Hüseyin ALPASLAN'ın 3 Nisan 2024 tarihli yazısı: Mondros Mütarekesi’nden Sevr Antlaşması’na Kadar Ermeniler -IV

Erzurum’dan sonra Sivas’ta gerçekleştirilen kongrenin ilk günü olan 4 Eylül 1919 tarihinde açılış konuşmasını yapan Mustafa Kemal, Ermeni sorununa değinerek, “…Doğu Anadolu’da Ermenilerin Kızılırmak’a kadar genişleme çalışmalarına ve hudutlarımıza kadar katliamlarına başladıklarını, Ermeni katliamları ile karşı karşıya kalan sınır şehirlerindeki matemli vatandaşların milli namuslarını ve bağımsızlıklarını kurtarmak için Müdafaa-i Hukuki Milliye gibi  cemiyetleri kurduklarını”[1] ifade etmiştir. Sivas Kongresi’nin sona ermesi ile 11 Eylül’de yayımlanan beyannamede de Ermeni ve Rumların vatan toprakları içerisinde bağımsız bir oluşum gerçekleştirme yönündeki her türlü hareketlerine karşı direniş gösterileceği, toprakların birlikte savunulacağı, Türkiye sınırları içerisinde yaşayan unsurlar ile eşit kanuni haklara sahip olunduğu, hiçbir unsura ayrıcalık tanınmayacağı ve toplumsal dengenin muhafazasını bozacak davranışlara müsaade edilmeyeceği kabul edilmiştir[2]. İşgal devletleri tarafından Urfa, Antep ve Maraş şehirlerine girilmesi ve Çukurova  bölgesindeki Ermenilerin, Kilikya Ermenistan’ı oluşturma planlarını devreye sokma çabaları üzerine; Sivas’ta alınan ilk kararlara ilaveten Heyet-i Temsiliye tarafından 20 Eylül tarihinde alınan başka bir karar ile  tüm mülki ve askeri makamlara verilen talimat şöyledir: Küçük Ermenistan kurulması ve Fransızlar tarafından Kilikya’nın tamamıyla işgaline karşı mülki ve askeri makamların birlikte hareket ederek, yeri geldiğinde karşı koymak için gerekli araçların tedarikli hale getirilmesi ve hazır halde bulunulması[3].

13 Kasım 1918 tarihinde İtilaf Devletleri tarafından fiilen işgale uğrayan İstanbul, 16 Mart 1920 tarihinde resmi olarak işgal edilmiş ve devletin tüm kurumları İngiliz, Fransız ve İtalyan yüksek komiserliklerinin kontrolu altına girmişti. Bununla yetinmeyen İngilizler, Osmanlı Mebusan Meclisi’ni basarak bazı mebusları tutukladılar ve özellikle ittihatçı olarak bilinen mebusları Malta’ya sürgün ettiler. 18 Mart 1920’de son toplantısını yapan Mebusan Meclisi Padişah tarafından 11 Nisan 1920 tarihinde feshedildi[4]. İşgalcilerin İstanbul’u tamamıyla denetimleri altına almalarından yaklaşık bir ay kadar önce İtilaf Devletleri arasında 12 Şubat’ta Londra’da başlayan ve Osmanlı Devleti ile yapılacak barış antlaşmasını istedikleri şartlarda gerçekleştirebilmenin zeminini hazırlamak ve şark meselesini netleştirmek için yapılan müzakerelere Ermeniler de kendilerini temsil yetkisine sahip olan tüm kişiler ile birlikte katılmışlardır. Londra’da 10 Nisan 1920 tarihine kadar süren konferansta Ermeni sorunu da ele alınmış ve bu husustaki görüşmelere San Remo’da devam edilmesine karar verilmiştir. [5]

 Artık ulusal direnişin Ankara’dan yürütülmesi için tüm şartları oluşmuş ve Mustafa Kemal’in çağrısı ile mebusların Ankara’da toplanması sağlanarak 23 Nisan 1920’de BMM açılmıştır. İşgalci İtilaf Devletleri, planlarını sekteye uğratabilecek ve uygulamalarına engel olabilecek ileri gelen vatansever asker ve bürokratlar ile eski ittihatçılardan tehlikeli görüp önemli saydıkları kişileri tutuklatarak, güdümlerindeki olağanüstü askeri mahkemelerde yargılanmalarını ve idama kadar varan cezalar almalarını sağlamışlardır. Haksız ve hukuksuz yargılamalar ile suçsuz Türklerin idam edilmesi üzerine kamuoyunda yükselen seslerden ve büyük mitinglerden endişelenen İngilizler, Divân-ı Harbi Örfî’de yargılamaları devam eden ittihatçılardan eski siyasetçi, bürokrat ve askerleri Malta’ya sürdüler. Ermeniler, askeri mahkemelerdeki yargılamalarda ve Malta sürgününde etkin rol oynayarak, İngilizler ile iş birliği yaptılar.

18-26 Nisan 1920 tarihlerinde San Remo’da yapılan görüşmelerde, Osmanlı Devleti ile yapılması planlanan barış antlaşmasının ön çalışması yapılmıştır. Ermenileri temsilen San Remo’da bulunan kurulun başkanı Bogos Nubar ile Avedis Aharonyan Ermenilerin iddialarını müdafaa ederek taleplerini ileri sürmüşlerdir [6].  İtilaf Devletleri, barış için ileri sürdükleri antlaşma şartlarını, Osmanlı hükûmetini temsilen orada bulunan heyetin başkanı Tevfik Paşa’ya ileterek, incelenmesi için bir aylık bir süre vermişlerdir. İtilaf Devletleri’nin Ermenilerin görüşlerini de dikkate alarak dayatmaya çalıştıkları barış antlaşmasının maddeleri çok ağır müeyyideler içeriyor, Türk devletinin ve milletinin egemenliğini ayaklar altına alarak, bağımsızlığını ateşe atıyordu. Tevfik Paşa ’nın kabul edilemez bulduğu barış tasarısını yumuşatmak ve iyileştirmek amacıyla Sadrazam Damat Ferit tarafından karşı bir tasarı hazırlanarak İtilaf Devletleri’ne sunulmuştur. Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın 25 Haziran’da Paris’te müzakere edilmesi için İtilaf Devletleri’ne arz ettiği barış antlaşmasına dair çalışmaya rağmen, Türk Milleti ve yurdu için çok ağır koşulları içeren ve tüm ülkeyi yasa boğan Sevr Antlaşması 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanacaktır[7]. 

İstanbul’un resmi işgalinin İtilaf Devletleri’nin planlarını uygulamasında önemli bir safha ve ciddi bir adım olduğunun farkında olan Ermeniler, Osmanlı Devleti’ne rahatça tazyik uygulanarak içinde Ermenistan Devleti’nin kabul edileceği maddelerin de yer aldığı bir antlaşmanın imzalanacağına dair inançlarını pekiştirmişler ve iyice cesaretlenerek Doğu Anadolu’da eylemlerini arttırmışlardır.

BMM’nin İstanbul’dan bağımsız şekilde Anadolu topraklarının işgalini ve zulümleri önlemek maksadıyla ilkeli ve kararlı bir duruş sergilemesi gerekiyordu ve bu bağlamda Kars, Ardahan ve Batum’u antlaşmalara rağmen işgal altında bulunduran ve Doğu Anadolu’daki kötülüklerin kışkırtıcısı ve planlayıcısı olan Kafkas Ermenistan Cumhuriyeti üzerine bir askerî harekât düzenlemek zorunlu olmuştu. San Remo’daki görüşmelerden çıkarılan sonuçla, Sevr’de yapılacak antlaşmanın Türk Milleti’nin esaret sözleşmesi olacağının anlaşılması ve Paris’teki konferanstan Türkiye adına olumlu bir barış antlaşması çıkmayacağının netleşmesiyle beraber, Türk ordusu haziran ayında askerî harekât için hazırlıklarına başladı. Bu dönemde, Kazım Karabekir Paşa’nın 4 Haziran’da Soğanlı geçitlerini ele geçirmek ve Sarıkamış’a kadar taarruz etmek için yaptığı teklifin uygun bulunduğunu, BMM Başkanı Mustafa Kemal 6 Haziran 1920’de “kişiye özel” olarak şöyle bildirmiştir:

Savunma durumunuzu düzeltmek maksadıyla. Soğanlı geçitlerini işgal etmek için askerî birliklerle ilerlemek hakkındaki 4 Haziran 1920 tarihli 15’nci Kolordu Komutanlığı’nın teklifi, Bakanlar Kurulunca incelenerek uygun görülmüştü. Üç Sancak’ın işgali hakkının zamanında kullanılması Büyük Millet Meclisi tarafından Bakanlar Kuruluna verilmiş olduğundan. Bakanlar Kurulu (Bakanlar Kurulu: Genelkurmay Başkanı İsmet, Bayındırlık Bakan' İsmail Fazıl, Sağlık Bakanı Doktor Adnan, Milli Eğitim Bakanı Doktor Rıza Nur, Adalet Bakam Celâlettin Arif ve İçişleri Bakanı Cami Beyler) bu yetkiye dayanarak yapılan teklifin uygulanmasına karar vermiştir. Kararın siyasî yönünü idare ve ilân şekli için lâzım gelen nota ve talimat gibi kararlar ayrıca ek olarak bildirilecektir. O zamana kadar siyasî hiçbir teşebbüste bulunmayarak, yalnız askerî harekâta hazırlanması bu harekatın ne zaman başlayacağının bildirilmesi rica olunur.” [8]

Kazım Karabekir Paşa’nın nisan ve mayıs aylarında Doğu Cephesi kurulması tekliflerine karşı BMM tarafından 13/14 Haziran 1920 tarihinde çekilen şifre telgrafla cevap verilmiştir. Telgrafta; BMM Bakanlar Kurulu Kararı ile Kazım Karabekir’in yetkilerinin ordu komutanlığına yükseltilerek Doğu Cephesi Komutanlığına atandığı ve 15’nci Kolordu Komutanlığı’nın, 15 Haziran 1920’den itibaren “Doğu Cephesi Komutanlığı “adını almış olduğunun tebliği ve ilan olunduğu bildirilmiştir[9]. 13/14 Haziran tarihinde BMM başkanı Mustafa Kemal tarafından, Kazım Karabekir’in Doğu Cephesi ile ilgili tekliflerine karşı cevabi nitelikte gönderilen  şifrenin 1’nci maddesinde bildirilen, Ermenistan Cumhuriyeti Askeri Komutanlığı’na nota içerikli bir mektup verilmesi doğrultusundaki talimatı şöyledir: “Harekâta geçmeden önce tarafımızdan Ermeni Komutanlığı’na hitaben, en yakın Ermeni askerî merkezine Türkçe bir mektup verilmesi ve bu mektuba cevap beklenmeyerek ve karşı tedbir alınmasına vakit bırakılmayarak harekâta geçilmesi uygun görülmüştür. Mektubun benzeri aşağıda yazılıdır. Bunu ulaştıracağınız tarihe dair sizden bilgi alır almaz İtilâf Devletleri ve yabancı devletlere buradan tebligat yapılacaktır”[10] Ankara’nın emrini alan Doğu Cephesi Komutanlığı, 19 Haziran 1920’de Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na emrin alınıp anlaşıldığını 23 Haziran 1920’de harekâta başlayacağını arz etmiştir[11].

Ermeni Askeri Komutanlığı’na verilecek mektup örneği ise şöyledir:

Daha önce harp tazminatına karşılık olarak verilmişken, Brest-Litovsk Antlaşması ile Türkiye’ye geri verilen ve ayrıca Türkiye’ye ait olduğu Erivan Cumhuriyeti tarafından da kabul edilmiş bulunan Üç Sancaktaki Türk halkı Ermeniler tarafından devamlı olarak katliam edilmektedir. Ermenilerine böyle hareket ettiklerini Avrupalılar da kabul etmektedirler. Uyruğumuz bu zulümlere karşı devamlı olarak feryat etmekte ve yardım istemektedir. Uyruğumuzun hayatlarını korumak maksadıyla memleketimizin parçası sayılan üç Sancak içindeki gereken yerleri işgal altına almak zorundayız. Kan akmasına meydan vermemek için hemen askerî kıtalarımızı çekmenizi hükûmetimden aldığım emir üzerine bildiririm.” [12]

Mektupta sözü edilen ve Brest-Litovsk Antlaşması ile Osmanlı Devleti’ne bırakılması gereken üç sancak; Kars Ardahan ve Batum ile onun kazası olarak bulunan ve o tarihte ismi Livane olan Artvin’dir.  Batum, 1920’de Gürcistan idaresinde bulunurken, Artvin, Ardahan’ın kazası olarak Türkiye sınırları içerisinde yer almış ve 22 Mayıs 1921’de müstakil sancak olmuştur[13]. Mustafa Kemal’in Ermeni komutanlığına gönderdiği protesto mektubunda vurguladığı en önemli konu; Kars Ardahan ve Artvin’de Türklerin katledildikleri, zulüme uğradıkları, bu şehirlerden gelen feryatlara sessiz kalınamayacağı ve bu yerlerin Türk ordusu tarafından ele geçirileceğidir.

Hüseyin Alpaslan

Tarihçi-Yazar

[email protected]

Kaynakça

[1] İsmet Görgülü, Atatürk’ten Ermeni Sorunu, Belgelerle, Bilgi Yayınevi, Ankara,2002, s.91.

[2] Görgülü, age., s.48.

[3] Bilal Şimşir, Ermeni Meselesi 1774-2005, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2006, s.181.

[4] Hüseyin Alpaslan, Millî Mücadele Döneminin Mihenk Taşları, Gece Kitaplığı, Ankara, 2021, s.77.

[5] Bülent Bakar, Ermeni Tehciri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2013, s.240.

[6] Recep Karakaya, Türk Kamuoyu ve Ermeni Meselesi, Toplumsal Dönüşüm yayınları, İstanbul, 2005, s.345-351.

[7] Salahi R. Sonyel, Mustafa Kemal (Atatürk) ve Kurtuluş Savaşı, C II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2008, s.848; Bakar, age., s.240.

[8] Türk İstiklal Harbi Doğu Cephesi 1919-1921, C 3, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1995, s.91-92.

[9] Türk İstiklal Harbi Doğu Cephesi, s.99-100.

[10] Türk İstiklal Harbi Doğu Cephesi, s.100.

[11] Türk İstiklal Harbi Doğu Cephesi, s.100.

[12] Türk İstiklal Harbi Doğu Cephesi, s.100.

[13] Osmanlı Yer Adları, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayın No: 26, Ankara, 2017, s.50.