Hüseyin ALPASLAN'ın 13 Mart 2024 tarihli yazısı: Mondros Mütarekesi’nden Sevr Antlaşması’na Kadar Ermeniler-III

23 Temmuz 1919 tarihinde başlayan Erzurum Kongresi’nde konuşan Mustafa Kemal, Ermenilerin teşvik ve yardımlar alarak milli namusumuzu yaralayan taşkınlıklar ile kanlı tecavüzler yaptıklarını, doğu vilayetleri ile Adana, Kozan civarında bir Ermenistan kurulmasının büyük devletler tarafından kabul edildiğini ve bu bağlamda uygulama devresinin başlatıldığını ifade ederek vatanın parçalanmasının söz konusu olduğunu vurgulamıştır. Mustafa Kemal, İtilaf Devletleri’nin amacının; milli hareketi etkisiz kılarak, Yunanlar ve Ermeniler tarafından vatanın bazı topraklarının işgal edilmesini kolaylaştırmak olduğunu söylerken Ermeni meselesinin hassasiyetine dikkat çekmiştir[1].

Erzurum Kongresi’nin sona erdiği 7 Ağustos 1919 tarihinde alınan kararlar bir bildiri ile ilan edilmiştir. Beyannamede; Erzurum Kongresi’nin, Yunanlar tarafından Türk Milleti’ne yaşatılan acı olaylar ve Ermenilerin Kafkasya’da hudutlarımıza kadar gerçekleştirdikleri kanlı hadiseler karşısında Doğu Anadolu vilayetlerinin mukaddesatını bizzat korumak amacıyla yapıldığının altı çizilerek, Trabzon ile mütarekede adı geçen altı vilayet ve bunların sahasında kalan bütün yerleşimlerin hiçbir sebep ve mazeretle yekdiğerinden ve Osmanlı topraklarından ayrılmasının imkansız olduğu ve hepsinin bir bütünü teşkil ettiği açıkça duyurulmuştur[2].  

Erzurum Kongresi’nin sonuçlanmasının ve beyannamenin açıklanmasının ardından bazı sivil toplum örgütleri ve fırkalar İstanbul’da bulunan Amerikan heyeti ile görüşmelerde bulunmuşlardır[3]. Amerikan King–Crane Heyeti’nin, manda yanlısı Türkler, Müslim ve Gayr-i Müslim siyasi partiler ve cemaat temsilcileriyle yaptığı temaslar sonucunda ortaya çıkan müşterek kararlardan, Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulmasına yönelik girişimlerin Türklerde bağımsızlık kaygısı yarattığı, ancak ABD’den Türkiye’yi içinde bulunduğu durumdan kurtaracak bir yardım sağlanabilirse büyük bir devletin mandası altında Doğu Anadolu’da Ermenilere bir miktar toprak verilebileceği görüşü öne çıkmıştır[4].  Amerikan King–Crane Heyeti ile yapılan müzakerelerden sonra İstanbul’da bulunan farklı siyasi partiler, Amerikan heyetine sunulmak üzere bazı kararlar almışlardır. Bu kararlar, 13 Temmuz’da Sivas 3’üncü Kolordu Komutanlığı’na atanan Selahattin Bey tarafından, “Mustafa Kemal Paşa’ya özeldir” ibaresiyle 13 Ağustos 1919 tarihinde Erzurum’da bulunan 15’inci Kolordu Komutanlığı’na bildirilmiştir. İstanbul’daki ABD heyetine verilecek yazının içeriği şöyledir:

“1. Ermenistan için Türkiye'nin doğu sınırları üzerinde Ermenilerin işine yarayacak bir toprak parçası vermeye doğu illerindeki Türklerin ve orada iş başında bulunan büyüklerin, bu bölgenin gelecekteki refahını ve serbestçe gelişmesini düşünerek razı olabilecekleri görüşünde olduklarını, yalnız bu görüşlerini, oradaki Kürtlerle işbirliği yapmış olmaları ve Kürtlerin de Ermenilere toprak verme düşüncelerine kesinlikle karşı bulunmaları dolayısıyla açığa vurmak istemediklerini ve hatta açığa vursalar bile, oradaki Türk çoğunluğunun, aşağıdaki şartların yerine getirileceği konusunda kendilerine güvence verilmedikçe bu düşüncede Kürtlerden ayrılmayacaklarını zannettiklerini tespit etmiştir. Şöyle ki; birincisi, Türk ve Kürt çoğunluğunun ve aralarındaki diğer azınlıkların yaşadıkları toprakların bütünlüğü; ikincisi, Türk bağımsızlığının tam olarak tanınması ve fiilen garanti edilmesi; üçüncüsü, Türkiye'nin çağdaş medeniyete ulaşabilmesi için serbestçe gelişmesine engel olan kayıtların kaldırılmasıyla Wilson prensiplerinde vadedildiği üzere, bağımsızlıklarından ve haklarından en güvenli bir şekilde yararlanmasına imkân verilmesi; dördüncüsü, bu hususlarda ve Türklerin gelişmelerinin çabuklaştırılmasında Amerika'nın bize yardımcı olacağını Cemiyet-i Akvam 'a karşı üstlenmesi.

 2. Boşaltılacak topraklardan çıkarılacak olan Türk ve Kürtlerin gönderildikleri yeni topraklarda derhal yerleştirilmeleri ve bu topraklardan hemen yararlanmalarını sağlamak için Amerika'nın yardım etmesi.

3. O çevrede ve özellikle Erzincan ve Sivas arasında yoğun olarak bulunan Ermenilerin yine Ermenistan sınırları içine gönderilmelerinin sağlanması.

4. Ermenistan adına ve hesabına gerçekleşmesini muhtemel gördüğümüz toprak verme durumu, bağımsız bir Ermenistan adına değil, ancak büyük ve medenî bir devletin mandası altında gelişecek çağdaş bir devlet adına olacaktır. Çünkü, bugünkü Ermenistan'a toprak bırakmak, Türkiye'nin başına ikinci bir Makedonya derdi açmak demek olduğu gibi, Kafkasya için de bir gaile çıkarmak demektir.

5. Bütün bunlar tartışılabilir bir "teklif" niteliğindedir. Ancak, bunların kesin bir şekil alabilmesi, memleketteki heyetlerle temas kurmaya bağlı ise oraya Amerikan heyetinden birinin gönderilmesi şarttır.

6. Ve en son olarak konunun kanunî ve meşru bir şekle sokulması için Osmanlı Millî Meclisi'ne götürülmesi tabiidir” [5]

 Erzurum Kongresi gerçekleşmeden önce kurulmuş olan Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti ile Vilayât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti, kongrede tek çatı altında toplanarak genişletilmiş ve Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını almıştır. Yeni cemiyete 9 kişilik bir temsil kurulu seçilerek başkanlığına Mustafa Kemal getirilmiştir[6]. Temsil kurulunun aldığı açık ve gizli kararlar, İstanbul’daki hükûmet tarafından Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliye’sinin bilgisi ve kabullü dışında vatan topraklarına ve milletin varlığına dair alınan her türlü kararın geçersiz olduğuna ve artık ulusal direnişin en önde gelen temsilcileri olarak hareket edeceklerine dair hükümler içeriyordu. İşte böyle bir sorumluluk altında hareket eden Temsil Kurulu Başkanı Mustafa Kemal, İstanbul’daki çeşitli partilerin ABD heyetine sunulmak üzere aldıkları kararlara muttali olduğunda, mandacı anlayışa ve Ermenilere toprak vadeden maddelere şiddetle karşı çıkmış ve Temsil Heyeti adına 13 Ağustos 1919 tarihinde 12’nci ve 20’nci Kolordu Komutanlıklarına gönderdiği şifre telgrafta şunları söylemiştir:

“İstanbul’da çeşitli partilerin Amerikan Komisyonu'na verilmek üzere aldıkları kararlar, burada Hey'et-i Temsiliye'mizce son derece üzüntü ve esefle karşılandı. Çünkü, birinci maddede Ermenistan'a Doğu illerimizden toprak verilmesi söz konusu olmaktadır. Oysa, ezici çoğunluğu Türk ve Kürt olan bu illerden bir karış toprağın bile Ermeniler hesabına yazılmasının, bugün için uygulamada mümkün olamayacağı şöyle dursun, unsurlar arasındaki nefret ve öç alma duygusunun dehşet ve şiddeti, Osmanlı Ermenilerinin dönmeleri halinde bile iller içinde yoğun olarak yerleştirilmelerini tehlikeli göstermektedir. Bu bakımdan, suçlu olmayan Osmanlı Ermenilerine gösterilecek en büyük kolaylık, adaletli ve eşit şartlar altında vatanlarına dönmelerini kabulden başka bir şey olamayacaktır. Üçüncü maddede, Erzurum ve Sivas arasında yoğun bir Ermeni topluluğu bulunduğu hayali, bilgisizlik ve vukufsuzluktan başka bir şey değildir: Harpten önce bile, buralarda oturanların büyük çokluğu Türk, birazı Zaza denilen Kürtlerden ve pek azı da Ermenilerden ibaretti. Bugün artık varlığından söz edilecek sayıda Ermeni yoktur. O halde, bu gibi dernekler yetkilerini bilmeli ve bir iş yapmak isterlerse, hiç olmazsa Harbiye ve Hariciye Nezaretlerinin barış hazırlıkları dolayısıyla yaptıkları resmî istatistik ve grafiklere olsun başvurmak zahmetinden kaçınmamalıdırlar. Bu telgrafın aynen İstanbul'a gönderilmesini rica ederiz.” [7]

DÖRDÜNCÜ BÖLÜMLE DEVAM EDECEK

Hüseyin ALPASLAN

Tarihçi-Yazar

[email protected]

Kaynakça

[1] Bilal Şimşir, Ermeni Meselesi 1774-2005, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2006, s., s.178-179. 

[2] Şimşir, age., s.179.

[3 Şimşir, age., s.180.

[4] Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1994, s.43; Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Ege yayınları, İzmir, 2007, s.91.

[5] Atatürk, age., s.91-92.

[6] Sarıhan, age., s.30-31.

[7] Atatürk, age., s.92-93.