Hüseyin ALPASLAN'ın 24 Nisan 2024 tarihli yazısı: 24 Nisan 1915’te Tehcir Kararı Nasıl Alındı?

Birinci Dünya Savaşı sürerken Osmanlı hükûmeti, son olarak Van’da çıkan Ermeni isyanını bastırmak ve Ermeni komitelerinin zararlı eylemlerine engel olmak amacıyla 24 Nisan 1915 tarihinde vilayetlere ve mutasarrıflıklara gizli bir genelge göndermiştir. İçişleri Bakanlığı tamiminde, ülkenin batısı da dahil olmak üzere Ermeni komitelerinin şehirlerdeki merkezlerinin kapatılması ve evraklarına el konulması, komite elebaşları ile zararlı faaliyetlerde bulunanların ve bulundukları ikamette kalmaları sakıncalı görülen Ermenilerin tutuklanması emredildi. Genelgede, alınan önlemlerin komitelerin teşebbüslerini engellemeye yönelik olduğu izah edilerek, Müslüman ve Ermeniler arasında çatışmalara mahal verilmemesi için duyarlı davranılması yönünde ayrıca talimat verilmiştir. İki gün sonra 26 Nisan’da askeri birliklere de benzer bir genelge gönderilerek, Garnizon Kumandanlıklarından, komitelerin ileri gelenlerinin tutuklanarak askeri mahkemelerde yargılanmaları istendi. İstanbul’da bulunan Taşnak, Hınçak ve Ramgavar komitelerinin partizanlarından 235 kişi tutuklanmış ve bir kısmı Haydarpaşa’dan trenle Ankara ve Çankırı’ya gönderilmiştir. Yine devlete karşı zararlı eylemleri tespit edilen, Zeytun ve Maraş bölgeleri ile civarlarındaki yerleşim yerlerinde bulunan Ermeniler, Konya’ya sevk edildiler. Konya’da Ermenilerin toplu ve bir arada olmalarının tehlikeli olduğunun değerlendirilmesi üzerine, bu bölgeye yapılacak sevklerden vazgeçilmiş ve daha sonra göçe tabi tutulanlar Halep’in güneydoğusu ile Zor ve Urfa havalisine gönderilmişlerdir.[1]   

Sevk ve İskân Kararı

Hükûmetin “24 Nisan 1915 Genelgesi” kapsamında aldığı tedbirler, Ermeni komitelerinin genel isyan hazırlıklarını önleyememiş ve Zeytun ve Maraş gibi bölgelerden Ermenilerin tehcire tabi tutulmaları da sorunun çözümü için yeterli olmamıştır. Osmanlı hükûmetinin İçişleri Bakanı Talat Paşa ile Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili Enver Paşa, ülkenin bekası, ordunun gücünün sadece savaştığı dış düşmanla mücadelede kullanabilmesi, Ermeni saldırılarının ve Müslümanlara karşı yapılan katliamların önlenmesi amacıyla tehcirin zorunlu olduğuna karar vererek, bu işin tüm siyasi sorumluluğunu üzerlerine almışlardır. İlk icraat olarak, 9 Mayıs 1915 tarihinde mülki makamlara gönderilen talimatla, Erzurum, Bitlis ve Van bölgesinde bulunan isyancı Ermenilerin, Ruslarla yapılan savaş bölgesinin dışına çıkartılması emredilmiş ve valiliklerden 3’ncü ve 4’ncü Ordu ile istişare edilerek adı geçen bölgelerde zararlı faaliyetlerde bulunan Ermenilerin güneye sevk işleminin gerçekleştirilmesi istenmiştir.[2] Ermeni isyanlarının gittikçe daha vahim ve ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit eden çok ciddi bir sorun haline gelmesi üzerine; 21 Mayıs 1915’te Osmanlı topraklarına başka ülkelerden hiçbir Ermeni’nin girmemesi yönünde karar alınmış ve 17-55 yaşları arasındaki Ermenilerin yurt dışına çıkışı yasaklanmış[3] olup, devamında 23 Mayıs’ta Halep ve Adana Vilayetleri ile Maraş Mutasarrıflığına gönderilen talimatla; Adana, Sis (Kozan) ve Maraş merkezleri hariç tutularak, Adana, Mersin, Kozan, Cebel-i Bereket (Osmaniye) livaları içerisindeki kasaba ve köylerde bulunan Ermenilerin, Suriye Vilayetinin doğusu ile Halep Vilayetinin doğu ve güneydoğusuna sevk edilerek,  bu bölgelerde bulunan köy ve kasabalarda veya yeni kurulacak köylerde iskân edilmeleri istenmiştir.[4]

Harbiye Nezareti aracılığıyla Başkumandan vekili tarafından 26 Mayıs 1915’te İçişleri Bakanlığı’na gönderilen talimatla; Ermenilerin, Doğu Anadolu vilayetleri ile Zeytun gibi yoğun olarak bulundukları ikametlerinden, Diyarbakır Vilayetinin güneyine, Fırat Nehri vadisine, Urfa ve Süleymaniye yakınlarına sevk edilmeleri istenmiştir. Ayrıca, sevkler sonucunda iskân edilen Ermenilerin tekrar bir araya gelip yeni komiteler oluşturmamaları için önlem alınması talimatı verilmiştir. Yine aynı talimatla, Ermenilerin iskân edildikleri yerlerde Müslüman nüfusun yüzde 10 oranını geçmemeleri, gönderildikleri mahallerde kuracakları köylerin 50 haneden fazla olmaması, Ermeni muhacirlerin seyahat ve nakliye suretiyle dahi yakın yerlere konut ikame etmemeleri ve bunların yerleştirildikleri evleri değiştirmelerinin önlenmesi konusunda azami dikkat edilmesi istenmiştir.[5]

 Burada tehcirle ilgili Osmanlı hükûmeti tarafından verilen talimatları anlatırken dikkat etmemiz gereken bir husus; Van, Zeytun, Muş, Gevaş ve diğer yerlerde Ermeniler tarafından Osmanlı askerleri ile Müslüman halka yapılan saldırıların ve çıkarılan ayaklanmaların sevk kararı verilmeden önce başlamış olmasıdır. Osmanlı Devleti’nin tüm çabalarına rağmen Ermenilerin önlenemeyen isyanları ve saldırıları ile gelinen 1915 yılının mayıs ayında tırmanan olaylar, Osmanlı Hükûmeti’ni artık ülkede bir iç savaş çıktığı gerçeği ile karşı karşıya getirmiştir. İşte bu realite ile yapılan yüzleşme, bazı bölgelerde tehcir uygulamasının fiilen başlamasına sebep olmuştur.[6] Birinci Dünya Savaşı devam ederken Ermeni komitelerinin düşman ülkelerle iş birliği yapmaya devam etmesi, silahlı birlikler kurarak, cephe gerisindeki çeşitli bölgelerde, masum sivil halkın can mal ve ırzına kastetmeleri, hunharca işlenen cinayetler, yağmalar, toplu katliamlar, olaylara engel olmak isteyen Türk ordusuna karşı koymaları ve saldırmaları üzerine; iç savaşın doğuracağı tehlikeli sonuçları göze almayan İçişleri Bakanlığı, mesuliyeti üzerine alarak 26 Mayıs’ta 1915’te bir tezkere çıkartmak zorunda kalmıştır. Tezkere ile hazırlanan ortam sonrasında, Osmanlı Hükûmeti tarafından kabul edilen “27 Mayıs 1915 tarihli Sevk ve İskân Geçici Kanunu” olarak bilinen “Savaş zamanında hükûmet uygulamalarına karşı gelenler için asker tarafından uygulanacak önlemler hakkında geçici kanun”, 1 Haziran 1915 tarihinde Resmî Gazete olan Takvim-i Vekâyi’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.[7] Sevk ve İskân Kanunu ile Osmanlı ordusu vasıtasıyla, bölge halkının emniyeti, can, ırz ve mal güvenliği için bazı bölgelerdeki Ermenilerin, o dönemde Osmanlı Devleti toprağı olan Suriye ve Irak’ın kuzey bölgelerine göç ettirilmesine karar verilmiştir.

27 Mayıs 1915 tarihli Tehcir Kanunu olarak da bildiğimiz Sevk ve İskân Geçici Kanunu’nun maddeleri şöyledir: 

1.Sefer vakti ordu, kolordu, fırka, kumandan veya vekilleri, mevki kumandanları, hükûmetin emirlerine, asayiş ve memleket müdafaasına müteallik icraata muhalefet ve mukâvemet görürlerse, hemen en şiddetli bir şekilde tedîbat yapmaya, tecâvüz ve mukâvemeti esasından imhaya mezun ve mecburdurlar.

2. Aynı makamlar askerlik gereği veya casusluk veya ihanetini hissettikleri kasaba ahalisini tek tek veya toplu olarak diğer mahallere sevk ve iskân ettirebilirler.

3. Bu kanun yayınlandığında yürürlüğe girer.

4. Bu kanunun uygulanmasından Başkumandanlık Vekili ile Harbiye Nazırı sorumludur.[8]

Bu geçici kanunla, asayişi bozan, silahlı saldırılar yapan ya da yapma ihtimali bulunan isyancıların, casusların ve vatana ihanet edenlerin yahut etmeleri muhtemel olanların, yerleşim birimlerinden toplu olarak veya tek tek, belirlenen mahallere sevkleri konusundaki yetkiler askerî makamlara verilmiştir.[9]

Savaş ve ülke içerisindeki sorunlar Osmanlı topraklarında durumu iyice zorlaştırmış ve Osmanlı Hükûmeti’ni güç durumda bırakmıştır. Ülkenin yönetiminde söz sahibi olanların ve sağduyulu siyasetçilerin çabalarıyla kötü gidişatın iyileşmesi için hızlı kararlar alınmıştır. Van ve çevresi gibi öncelik verilen yerlerde tehcir uygulaması hemen başlatılmıştır. Ancak, İtilaf Devletleri’nin Çanakkale Boğazı’ndan geçme girişimleri, Gelibolu Yarımadası’ndaki kara savaşları ile Karadeniz Ereğli’sinin Rus donanması tarafından bombardımana tabi tutulması, ülkenin batısında bu bölgelere yakın yerleşim yerlerinde yaşayan Ermenilerin durumunu da hassas hale getirmiştir. Adapazarı ve İç Anadolu’da bazı yerlerde Ermeniler tarafından hazırlanmış patlayıcıların ele geçirilmesi isyan teşebbüsünün kapsadığı geniş ağı göstermiştir. Ülkenin her tarafında teşkilatlanan ve zararlı faaliyetlerde bulunacakları tespit edilen Ermenilerin varlığı Tehcir Kanunu’nun kapsamının genişletilmesine sebep olmuştur. Ermeni tehciri yapılan bölgelerin daha yaygın hale getirilmesi ile ülkenin diğer mahallerinde de isyan eden ve suç işledikleri tespit edilen Ermeniler, sevk ve İskân kanunu dahilinde değerlendirilmiştir. Protestan ve Katolik Ermeniler kendilerine tanınan ayrıcalıktan yararlanarak tehcire tabi tutulmamışlardır.[10]

İçişleri Bakanlığı’nın teklifi ve Bakanlar Kurulu’nun kararı ile onaylanarak uygulamaya konulan Tehcir Kanunu’nun öngördüğü alanlardaki işlemlerin daha iyi ve ölçülü yapılmasını temin etmek amacıyla İçişleri Bakanlığı tarafından 30 Mayıs 1915 tarihli Ermenilerin iskân ve iaşelerini tanzim eden ve mülki makamlara tebliğ edilen 15 maddelik talimat şöyledir;[11]

1.Nakli icabeden ahalinin temin-i şevki, mahalli memurin (yöresel memurlar) idaresine aittir.

2.Nakledilen Ermeniler, kâffe-i menkulat (taşınabilecek bütün mallarını) ve hayvanatını (hayvanlarını) birlikte götürebilirler.

3.Yerleşecekleri yerlere sevk edilen Ermenilerin, esna-yı rahda (yolculuk sırasında) muhafaza-i can (canlarının korunması) ve mallarıyla temin-i iaşe (yiyecek temini) ve istirahatleri, güzergâhlarında (geçtikleri yerde) bulunan memurin-i idariyeye (yönetim makamlarına) aittir. Bu hususta vaki olacak gevşeklik ve ilgisizlikten sırasıyla bütün memurlar sorumludur.

4.Yerleşme yerlerine gelen) Ermeniler, durumun gereğine ve yerine göre, ya ayrı olarak mevcut köy ve kasabalara ilave suretiyle inşa edilecek hanelere, veyahut hükümetçe tayin edilecek mahallerde tesis edilecek köylere yerleştirilecektir. Köylerin sağlığı korumaya uygun, tarım ve bayındırlığa müsait mahallerde tesisine dikkat olunacaktır.

5. Yerleşme bölgelerinde köy teşkiline müsait sahipsiz topraklar ve kullananın mirasçı bırakmadan ölümüyle devlete kalan topraklar ve devlet toprağı bulunmadığı halde devlet mülklerinden olan çiftlik ve köylerin bu yönde tahsisi uygundur.

6. Ermeni iskân edilecek köyler ve kasabalarla yeniden tesis edilecek Ermeni köyleri hududunun, Bağdat şimendiferiyle bağlantı hatlarından ve diğer demiryollarından en az yirmi beş kilometre uzak bulunması şarttır. 

7. İlave suretiyle köy ve kasabalara yerleştirilen Ermeniler ile yeni tesis edilen köyde iskân edilen ahalinin, nüfus kaydına esas olabilecek sağlamlık ve düzenlilikle hane itibariyle her ailenin isim, şöhret, yaş, sanat, geldiği ve yerleştiği yeri ve keza aile bireylerinin adları ve yaşlarını bildiren bir defter tanzim edilecektir.

8. Kendilerine tahsis edilen yere iskân edilen bir kimsenin, bağlı olduğu komisyonun izni olmaksızın ve yörenin güvenlik kuvvetinden özel belge almaksızın başka yere gitmesi yasaktır.

9. Tayin edilen yerlere gelen ahalinin kesinlikle iskânlarına kadar, iaşe ve muhtaç olanların evlerinin yapımı bile göçmenler ödeneğinde sarf edilmek üzere Hükûmet'e aittir.

10. İaşe ve iskân konularının sağlanması ve çabuklaştırılması ve ahalinin sağlığının korunması ve refahının sağlanmasıyla ilgili işlerin yapılması mahallerinin en büyük mülkiye memurları amir-i mesul olmak üzere, Muhacirin Komisyonlarına aittir. Muhacirin Komisyonu bulunmayan mahallerde, Muhacirin Nizamnamesine uyularak yeniden teşkili gereklidir.

11. İaşe ve iskân konularının sağlanması için lüzumu kadar; sevk, iaşe ve iskân memurlarının tayini, Bakanlıktan izin istemek koşuluyla, mutasarrıf ve valilere aittir.

12. İskânı gerçekleştirilen her aileye geçmişteki ekonomik durumları ve şimdiki ihtiyaçları dikkate alınarak uygun miktarda arazi verilecektir. 

13. Arazinin ayrılması ve dağıtımı Muhacirin komisyonlarına aittir.

14.   Ayrılan arazinin hudut ve dönümü, tefrik ve tayin edilip geçici alındı kâğıdı karşılığında sahiplerine verildikten sonra, tapu ve emlâk muamelatına esas olabilecek düzenli bir biçimde özel defterine kayıt olunur.

15.   Muhtaç durumda olup tarımla uğraşanlara ve sanatkârlara araç ve gereçler verilecektir. Receb 333/17 Mayıs 331 (30 Mayıs 1915).

Sevk ve yerleştirme işlemlerinin çabuklaştırılıp kolaylaştırılması için 10 Haziran 1915 tarihinde yeni bir talimat daha yayınlanarak tespit edilen aksaklıklar ve sorunlar düzeltilmeye çalışılmıştır. Yeni yönetmeliğin asıl amacı; tayin edilen Ermenilere ait köylerin isimlerinin belirlenerek, geride kalan mallarının değerlerinin tespit edilip koruma altına alınmasıdır.[12]   Ermenilerin mallarının kayıt altına alınması için bir defter tutulması, defterlerin bir nüshasının kiliselerde, bir tanesinin Osmanlı Devleti’nin yörede bulunan en yetkili idarecisinde bulunması ve ayrıca kayıt defterlerinin bir suretinin de oluşturulan Emvâl-i Metrûke Komisyonunda koruma altına alınması kararlaştırılmıştır. Uzun süre saklanması mümkün olmayan ve kısa sürede bozulup kullanılmaz hale gelebilecek malların tespiti ile açık artırma ile satılması, elde edilecek gelirin eşyanın satıldığı yerleşim yerlerindeki mal sandıklarına emanet olarak teslimi uygun görülmüştür. Ermenilerin sevk edildikleri köylere, Balkanlar ve diğer yerlerden gelen göçmenler yerleştirtilebilecek, evler ve araziler, geçici senetle ihtiyaç sahibi muhacirlere verilecektir. Ermenilerin tekrar dönecekleri tarihe kadar olan geçen zaman süresi içerisinde yapılan işlemlerden, mal tespitlerinden, kayıt ve koruma altına alınmalarından Emval-i Metruke Komisyonu’nun işlem ve kararlarından, açık artırmalardan ve yönetmelikte yazılı diğer hususların yerine getirilmesinden yerel yöneticilerin birinci derecede sorumlu oldukları da yönetmelikte yazılmıştır.[13]

İçişleri Bakanlığı tarafından sevk ve iskan işlemlerinden sorumlu olan devlet görevlilerine gönderilen bir yazı ile; Ermeni sevk kafilelerine taarruz, gasp, ırza tecavüz edenlerin, bu eylemlere ön ayak olanların, bunlara her türlü yardımı yapanların ve bu tür suç işleyen memurlar ile jandarmaların haklarında gecikmeksizin kanuni işlem yapılmasını ve en şiddetli cezaların kanunlar çerçevesinde verilmesini, bunların görevlerinden hemen uzaklaştırılmalarını ve derhal Divan-ı Harbe verilmelerini,[14] sevke tabi tutulan Ermenilerin geride bıraktıkları taşınır ve taşınmaz bütün mallarının değerlerinin mahalli idareler tarafından tespit edilmesini ve bu malların değerlerinin hükûmet tarafından sahiplerine ödeneceği hususları tebliğ edilmiştir.[15]

Osmanlı Hükûmeti, sevkin amacına uygun olarak yapılmasına özen göstermiş ve hassasiyetini mülki ve askeri makamlara göndermiş olduğu genelge ve talimatlarla ortaya koymuştur. Dâhiliye Nazırı tarafından vilayetlere ve sancaklara 29 Ağustos 1915 tarihinde gönderilen talimat bu duyarlılığı gösteren bir kanıt niteliğindedir. Hüdâvendigâr (Bursa), Ankara, Konya, İzmit, Adana, Maraş, Halep, Zor, Sivas, Kütahya, Karesi (Balıkesir), Niğde, Mamüratülaziz (Elâzığ), Diyarbakır, Karahisar-ı Sahip (Afyonkarahisar), Erzurum ve Kayseri vilayetleri ile mutasarrıflıklara gönderilen talimatta özetle şu maddeler yer almıştır;[16]

*Tehcirin amacının Ermenilerin bulundukları mahallerde hükûmet aleyhine faaliyetlerine son vermek olduğu,

*Ermenilerin sevk edilerek bir Ermenistan hükûmeti kurmak konusundaki millî düşüncelerinin böylece bertaraf edileceğini,

*Sevk yapmaktaki gayenin kesinlikle Ermenilerin imhası olmadığını,

*Sevk sırasında kafilelerin yaşam güvencelerinin sağlanması gerektiğini,

*Göçmenler için ayrılan ödenekten sevke tabi tutulan Ermenilerin her türlü zaruri ihtiyaçlarının karşılanmasını,

*Sevklerine karar verilen Ermenilerin dışında kalanlarının yaşamlarını sürdürdükleri mahallerden çıkarılmalarına gerek olmadığını,

*Önceki talimatta da bildirildiği gibi asker ailelerinin, ihtiyaç duyulan sanatkârların, Protestan ve Katolik Ermenilerin sevk edilmemesi gerektiği emredilmiştir.

Dönemin İçişleri Bakanı Talat Paşa, sevk esnasında güvenliğe önem verilmesi ve tehcire tabi olanlara iyi davranılması konusunda birçok talimat yayınlamıştır. Ancak, kısmen de olsa talimatların dışına çıkıldığı zorunlu kurallara uyulmadığı tespit edilmiştir. Gönderilen talimatlarda belirtildiği gibi kurallara uymayanlar, suistimal edenler ve görevlerini kötüye kullanarak suç işleyenler hakkında kurulan komisyonlar tarafından soruşturma açılarak kanuni işlemler yapılması istenmiştir. Eşkıya ve vatandaşlar dışında sevk esnasında suç işleyen kişilerin polis ve jandarma gibi kamu görevlisi olması durumunda Dîvân-ı Harbe sevk edilmeleri yönünde talimat verilmiştir. Ayrıca, kendi sorumluluk bölgelerinde talimatların dışında hareket eden ve kötü davranışları tespit edilen vali ve mutasarrıflar hakkında da yasal işlem yapılması emredilmiştir.[17]

Hüseyin Alpaslan

Tarihçi-Yazar

Kaynakça

[1] Ahmet Altıntaş, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Tehcir Kararı Alması ve Uygulaması” Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:7, Sayı:1, Haziran 2005, s.80.

[2] Hikmet Özdemir ve Yusuf Halaçoğlu, Ermeniler Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2004, s.63.

[3] Hüsamettin Yıldırım, Rus-Türk-Ermeni Münasebetleri, Kök Yayınları, Ankara, 1990, s.68.

[4] BOA., DH. ŞFR., 53/92, akt. Bakar, a.g.e., s.74.

[5] Mehmet Saray, “Ermenistan ve Türk Ermeni İlişkileri”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Yayın no: 3433, İstanbul 2003, s. 57.

[6] Bülent Bakar, Ermeni Tehciri Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2013, s.74.

[7] Takvim-i Vekâyi, 01 Haziran 1915.

[8] Saray, a.g.m., s. 57.

[9] Altıntaş, a.g.m., s. 87.

[10] Özdemir ve Halaçoğlu, a.g.e., s.64.

[11] Bakar, age., s.78-80; ATBD, (Askeri Tarih Belgeleri Dergisi), Belge no:1916, Sayı:83, Mart 1983, ss.131-133.

[12] ATBD, sayı: 81, Belge no: 1832; sayı: 85, Belge no: 1999 ve 2024.

[13] BOA., DH. ŞFR., 52/249; BOA, DH. ŞFR, 52/255; BOA, DH. ŞFR, 52/266. akt. Altıntaş, a.g.m., s.88.

[14] BOA., DH. ŞFR., 55/292.

[15] BOA, DH. ŞFR, 53/303.

[16] Altıntaş, a.g.m., s. 89-90.

[17] Altıntaş, a.g.m., s. 90-91.