Hüseyin ALPASLAN'ın 31 Ocak 2024 tarihli yazısı: Rus Devriminden Sonra Ermenilerin Faaliyetleri – 2 -

Ermeni çetelerin katliamları ve yıkımları sürerken, Osmanlı Devleti ile yapılan ateşkesten sonra Doğu Anadolu’dan çekilen Ruslar, diğer İttifak Devletleri ile de silah bırakışma antlaşması yapmıştır. Bolşevikler, başta Almanya olmak üzere bağlaşık devletleri ile 22 Aralık 1917 tarihinden bu tarafa Brest Litovsk şehrinde kalıcı barış görüşmelerini sürdürüyordu. Görüşmelerin iki ayı geçecek kadar uzamasında Almanya’nın taleplerinin Ruslar tarafından gereğinden fazla bulunması ve Troçki’nin Almanya’da komünist bir devrim çıkma beklentisi etkin olmuştur[1]. Nihayetinde; 3 Mart 1918 tarihinde Brest Litovsk Antlaşması imzalandı ve 4. maddeye göre; Rusya, Doğu Anadolu’dan askerlerini çekecek, Kars Ardahan ve Batum Osmanlı Devleti’ne geri verilecekti. Ancak, Sovyet Rusya’nın imzaladığı Brest Litovsk Antlaşması, Transkafkasya meclisi tarafından tanınmadı. Osmanlı hükûmeti ile Güney Kafkasya Konfederasyonu arasında sorunun çözümü amacıyla Trabzon’da görüşmeler yapılsa da bir sonuca ulaşılamadı. Türk Ordusu Güney Kafkasya’ya doğru harekata geçince Güney Kafkasya Konfederasyonu tekrar görüşme talebinde bulundu. 11 Mayıs 1918 tarihinde Batum’da gerçekleşen görüşmelerden sonra Konfederasyonun varlığını sürdüremeyeceğini anlayan Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan sırasıyla bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu üç devletin bağımsızlıklarını duyurmalarından sonra imzalanan Batum Antlaşması, Ermenistan’ın bir devlet ile yaptığı ilk antlaşmaydı ve böylece Osmanlı Devleti Ermenistan’ı tanıyan ilk ülke olmuştu[2]. Brest-Litovsk Antlaşması’na ek olarak aynı tarihte Osmanlı Devleti ile Sovyet yönetimi tarafından imzalanan antlaşmanın 7. maddesine göre, Vilayeti Sitte’de bulunan Ermeni çeteleri güvenlik amacıyla silahsızlandırılacak ve 6-8 hafta içerisinde Rus askerleri Türkiye Ermenistan’ı olarak adlandırdıkları bölgeden çekilecekti[3]. 

Türk Ordusunun 1918 yılının ilk yarısında Doğu Anadolu’daki şehirleri birer birer kurtarması üzerine Ermeni çeteler Güney Kafkasya’ya doğru kaçmışlardır. Ermeniler geri çekilişleri sırasında güzergâhları üzerinde bulunan Müslüman köylerde bulunan ve dağlara kaçamayan Türkleri öldürmüşlerdir. Ermeni çeteleri takip eden Osmanlı ordusundaki görevlilerin İstanbul’a gönderdiği raporlarında da Erzincan-Trabzon güzergahında Ermeni çetelerin yaptıklarının anlatıldığını görmekteyiz. 2’nci orduda görevli Yüzbaşı Ahmet Refik Bey’in 1 Mayıs 1918 tarihinde İstanbul Genel Karargâhı 2’nci şube Müdürü Seyit Bey’ gönderdiği rapor şöyledir; “Trabzon’dan Erzincan’a kadar bütün köyler birer harabe halindedir. Büyük bir kısmı, Rusların tahliyesi esnasında, Ermeniler tarafından tahrip edilmiştir. Bu tahribata Rumlar da iştirak etmişlerdir. Halk, Ruslardan çok, gayrimüslim vatandaşlarının mezaliminden bıkmıştır. Trabzon Müslüman mahallesi de yerle bir edilmiştir. Mezarlıklar, Ruslar tarafından tiyatro yapılmıştır. Camilerin duvarlarına en utanç verici resimler yapılmış, içleri gübrelerle dolu halde duruyor. Trabzon-Erzincan yolu üzerinde meyve ağaçları kesilmiş, evleri yıkılmış aç kadınlar, yollarda eski püskü giyecekler içinde dileniyorlar. Hristiyan köyler aynen korunmuştur. Erzincan, faciaların bir sahnesidir. Kuyular Müslüman ölüleriyle doludur. Viran evlerin bahçelerinde, arsalarda hâlâ etleri üzerinde duran insan cesetleri, eller ve ayaklar bulunuyor. En süslü Ermeni evlerinin kapı yolları, tamamen kanla sıvanmıştır. Rusların şehri tahliyesi esnasında Müslümanlardan birçoğu Ermeniler tarafından hapsedilmiş, taşlık önlerinde kütükler üzerinde katledilmiştir. Bütün şehir harabedir.” [4] 

Bu rapordan bir gün sonra 2 Mayıs’ta İstanbul’da aynı şubeye gönderilen raporda da Ahmet Refik Bey’in bizzat Erzincan’da işlenen vahşeti gözler önüne serdiğini görmekteyiz; “Erzincan’da iki aydan beri, Müslüman cenazelerinin defniyle uğraşılıyor. Şimdiye kadar kuyulardan çıkarılan veya hendek kenarlarında katledilenlerin toplamı 606 kişidir. Bunlar, Rusların Erzincan’ı işgal etmeleri üzerine Anadolu’ya çekilemeyen fakir halktır. Birçoğu, elleri telefon telleriyle bağlanarak katledilmiştir. Kuyudan çıkarılanlar tamamen çürümüştür. Bazılarının göğüslerinde süngü yaraları, boğazlarında tel izleri görülüyor. Şimdiye kadar kuyularda bulunabilen cesetler cami meydanına getirilmiş, halk tarafından teşhis edilenler ailelerine teslim edilmiştir. Şu anda Erzincan’ın nüfusu üç dört binden fazla değildir. Bunların büyük bir kısmı da yalın ayak, aç, sefil ve perişan bir haldedir. Erzincan’da kaldığımız dört gün içinde muhabirler ancak yarım saat kadar, mezalim sahnelerini gezdiler. O esnada da Ermeni kilisesiyle, mezarlığını ziyaret ettiler. Cesetleri vesaireyi görmeye önem vermiyorlar. Çıkan ceset başlarının ve harap yerlerin fotoğraflarını tamamen çektirdim. Erzurum’un Alman Eski Konsolosu Anders’in yanımızda bulunması, muhabirleri incelemeye değer yerlere götürmeme engel olmaktadır. Muhabirlerin en çok ilgilendikleri yerler çarşılardır. Malûmat olarak arz edilir.” [5] 

Erzurum’dan Rusların çekilmesinden sonra Ermeni çetelerin işledikleri cinayetlerin boyutlarından bahsetmiştik. Türk Ordusunun Erzurum’u kurtarmasından ve Ermeni çetelerin geri çekilmesinden sonra Yüzbaşı Ahmet Refik tarafından İstanbul’daki genel karargâha şehrin mevcut durumu 8 Mayıs 1918‘de rapor edilmiştir: “Erzurum, Ermeni mezaliminden dolayı harap bir haldedir. Ermeniler, Erzurum’dan çekilmeden önce 300 kadar Müslümanı bir konağa doldurmuşlar, üzerlerine benzin dökerek yakmışlardır. Konağın enkazı arasında hâlâ yığınlarla insan cesetlerine ve parçalanmış insan beyinlerine tesadüf ediliyor. Ermenilerin, içlerini bu şekilde, yüzlerce Müslümanı doldurarak yaktıkları konakların sayısı pek çoktur. Mezalimi idare edenler Antranik ile Fransız Albayı Morel’dir. Erzurum’un içinde toplanan cenazelerin miktarı 4000’dir. Bu sayıya birçok kadın ve çocuk da dahildir. Ermenilerin yalnız Ilıcalar’da katlettikleri erkek, kadın ve çocuk sayısı 2000’e yakındır. Ermeniler, halkı evlere doldurup yaktıkları gibi, yol yaptırmak bahanesiyle götürdükleri şehir dışında da katletmişlerdir. Erzurum’da bu şekilde kaybolanlar 111 kişidir. Bu can kaybına köyler dahîl değildir. Muhabirle, mezalim yerlerini Vali Beyle beraber yarım saat gezdiler. İki üç gün sonra Kars-Batum yoluyla geri dönüyoruz. Erzurum’da mezalim sahnelerinin, harap yerlerin fotoğraflarını çektirdim. Malûmat olarak arz edilir.”[6]

Osmanlı Devlet yetkilileri tarafından Doğu Anadolu bölgesinden İstanbul’a gönderilen benzer raporları çoğaltmak mümkün. Doğu Anadolu bölgesinin işgali sırasında Rus askerlerin işbirlikçi Ermenilerle beraber işledikleri katliamlar ile Erzincan Mütarekesi ve Brest Litovsk Antlaşmaları ile geri çekilen Rus askerlerin yerlerini alan Ermeni çetelerin, bölgenin Türk Ordusu hâkimiyetine girene kadar geçen sürede ve daha sonrasında geri çekilirken gerçekleştirdikleri vahşet ve tahribata dair bilgilere yalnızca Osmanlı arşivlerinde rastlamıyoruz. Bu dönemde Doğu Anadolu’da savaş sırasında yaşananları, yıkımı ve kayıpları araştırmak amacıyla, ABD Yakın Doğuya Yardım Komitesi tarafından bölgeye iki Amerikalı gönderilmiştir.  Bölgede incelemeler yapan Emory H. Niles ve Arthur E. Sutherland Jr. İsimli iki Amerikalı gördükleri karşısında şaşkınlığa düşmüşlerdir. Ermenilere zulüm ve   kırım yapıldığına dair bilgi ve belge ararlarken, tersi bir durumun gerçekleşmiş olduğuna, Ermenilerin Müslümanları katlettiklerine şahit olmuşlardır. Ayrıca mülteci durumuna düşerek iskân, açlık ve hastalık çeken Müslümanların yaşadıkları felaketleri de tespit etmişlerdir. İki Amerikalı görevlinin bölgede gördüklerini anlattıkları rapor, ABD hükûmeti tarafından görmezden gelinmiş ve üstü örtülmüştür. Mc Carthy, Müslümanların yaşadığı üzücü olayları görmek ve duymak istemeyen ABD yetkileri tarafından hasıraltı edilen Niles ve Sutherland raporunun 1990’larda ABD arşivlerinde unutulmuş dosyalar arasında bulunduğunu ifade etmiştir[7]. 

ABD yardım komitesi tarafından Doğu Anadolu’da savaşın kayıplarını tespit için görevlendirilen Niles ve Sutherland, bölgeye gelirken Türklere karşı ön yargılı, Ermenilerin propagandalarından etkilenmiş ve adeta Ermenilerin hedeflerini gerçekleştirmek için çalışmayı gönüllü olarak kabul etmiş kişilerdi. Ancak bölgenin genelinde rastladıkları olgular, Van ve Bitlis’te karşılaştıkları büyük yıkım, burada hiçbir şeyin kendilerine anlatıldığı gibi olmadığını göstermiştir[8]. Niles ve Sutherland, Ermeni öğretisinin ve propagandaların ne kadar yanlış olduğunu, adeta inanamayarak ve şok geçirerek tespit etmişlerdir. 5-9 Mayıs 1990 tarihinde gerçekleştirilen, Türk Tarih Kongresi bildirilerinde Justin Mc Carthy, Niles ve Sutherland’ın bölgedeki inceleme notlarına dair bilgiler vermiştir;

“Bize anlatılan hikayelere ilk başlarda inanmadık fakat bütün tanıkların ifadesindeki söz birliği, kendilerine yapılan haksızlığı anlatmak için gösterdikleri sabırsızlık, Ermenilere duydukları açık ve hepsinden önemlisi sahada gördüğümüz somut deliller bizi olguların genel doğrusuna ikna etti: Öncelikle Ermeniler çok sayıda Müslümanı aşırı gaddar bir yöntemle katletmişlerdir. İkinci olarak da köylerde ve kasabalarda yapılan yıkımın çoğundan Ermeniler sorumluydu. Ruslarla Ermeniler 1915-1916 yıllarında bu yerleri dikkate değer bir süreliğine işgal ettiler ve Rusların yaptığı hasar şüphe götürmezken görünüşe göre bu dönemde az bir kargaşa çıkmıştı. 1917’de Rus ordusu dağıldı ve kontrolü tek başına Ermenilere bıraktı. Bu dönemde düzensiz Ermeni çeteleri her yeri yağmalayıp Müslüman sivil halkı katlederek ortalıkta başıboş dolaştılar. Türk ordusu Erzincan, Erzurum ve Van’a ilerlediğinde Ermeni ordusu bozguna uğradı ve talimli veya başıbozuk tüm Ermeni askerleri Müslüman mülklerini tahrip edip Müslüman yerli halka karşı katliamlar düzenlemeye koyuldu. Sonuç, tamamen yıkılmış bir ülkedir.”[9]

Doğu Anadolu bölgesinden Rusların çekilmesinden sonra kontrolü ele geçiren Ermeni çeteler ve başıbozuklar, Erzurum, Erzincan, Kars ve Trabzon gibi vilayetlerin yanı sıra Van ve Bitlis’te de bütün Müslümanların evlerini yakıp yıkmışlardı. Niles ve Sutherland bu şehirlerde tespit yaparken, Müslüman evlerinin tamamen tahrip olduğunu, Ermenilerin evlerinin sağlam kaldığını, Van’daki Müslüman nüfusun savaş öncesine göre sekizde bire kadar düştüğünü müşahede etmişlerdir.  

Bölgenin Türk Ordusunun kontrolüne geçmesinden sonra Müslüman mültecilerden şehirlerine geri dönenler, kendi evleri harap edilip, köyleri yok edildiği için sağlam olan Ermenilere ait evlere yerleşmişlerdir. 1919 yılına gelindiğinde 1914 yılında var olan Müslüman nüfusun özellikle sınıra yakın yerlerde üçte ikisinin yok olduğunu anlıyoruz. Müslümanların sayısının azalmasının nedeni; bir kısmının Rus askerleri ve Ermeni çeteler tarafından öldürülmesi, bir kısmının da göçe zorlanmasıdır. Öldürülen ve göçe zorlanan Müslümanların ikametgahlarının nerdeyse tamamı yakılıp yıkılmıştır[10].  

1917 Rus devrimi sonrasında Osmanlı Devleti ile Ruslar arasında imzalanan gerek 18 Aralık 1917 tarihli Erzincan Mütarekesi, gerekse 3 Mart 1918 tarihli Brest -Litovsk Barış Antlaşması’ndan sonra Doğu Anadolu bölgesinden çekilen Rus askerlerinin yerine ikame eden Ermeni silahlı güçleri ve onlara yardım eden yerli Ermeniler tarafından birçok köyde Türkler toplu olarak öldürülmüşlerdir. Türk Ordusunun harekâtı sırasında karşı koyamayan Ermeni çeteleri, geri çekilirken önlerine çıkan Müslümanları öldürüp, kamu binalarını ve evleri tahrip ederek, tamamen harap ve perişan olmuş şehirleri ve köyleri geride bırakmışlardır. Vilayeti Sitte’de yaşayan Müslümanlara yönelik Ermenilerin katliamlarına tanık olan kişilerin gösterdikleri yerlerde çıkan toplu mezarlardaki somut kanıtlar bu vahşeti tüm çıplaklığıyla aydınlatmaktadır[11]. 

Kaynakça

[1] Fahir Armaoğlu, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, Kronik Yayınları, İstanbul, 2019, s.113.
[2] Bülent Bakar, Ermeni Tehciri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2013, s.233.
[3] Hüsamettin Yıldırım, Türk-Rus-Ermeni Münasebetleri, Kök Yayıncılık Ankara, 1990, s.108.  
[4] Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918, C II, Genelkurmay ATASE ve Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2005, s.233.
[5] Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918, II, s.233-234. 
[6] Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918, II, s.237-238.
[7] Justin McCarthy, Türkler ve Ermeniler, çev. Fatma Sarıkaya, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2019, s.205.
[8] McCarthy, a.g.e., s.207.
[9] Justin McCarthy, “The Report of Niles and Sutherland an American ınvestigation of Eastern Anatolia After Word War I, Kongreye Sunulan Bildiriler, XI. Türk Tarih Kongresi, 05-09 Eylül 1990, C V, Türk Tarih Kurumu Yayınları Ankara, 1994, s.1850. (Bende kaynakçalarda bildiri mevcut)
[10] McCarthy, Türkler ve Ermeniler…, s.207.
[11] Yaşar Akbıyık, “Asırların Dostluğundan İhanete Ermeniler” Yeni Türkiye, Ermeni Meselesi Özel Sayısı I, ed. Hasan Celal Güzel, Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi Yayınları, C I, S.60, Eylül-Aralık, 2014, s.86.