Sedat SADİOĞLU'nun 28 Mart 2024 tarihli yazısı: Önemli Toplumsal Kavramlar

Gören Göz – 61/1: Tarafsızlık / Kararsızlık

Tarafsızlık Nedir?

Tarafsızlık kelimesi, sözlük anlamıyla “yansızlık” olarak açıklanmış ise de, kısaca, “karar verme zamanlarında, hiçbir tarafın yanında yer almama”, “çekimser kalma” ya da “müdahil olmama” olarak da anlaşılmaktadır. Bu tutum çoğu zaman, tarafsız kalanın bir yükümlülük altına girmesini engellese de, sonradan ortaya çıkacak olumsuzlara da açık bırakabilir. Örneğin, Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmak istemiş, ilerleyen zamanlarda kendisini savaşın içerisinde ve hazırlıksız olarak bulmuştur. Sonrasında da (İkinci Dünya Savaşı’ndan önce) yalnız kalmış veya bırakılmış, İkinci Dünya Savaşı’ndaki tarafsızlığı ise işine yaramamış, sembolik olarak Almanya’ya savaş ilân etmiştir. Üstelik bu savaş süresince ve sonrasında ülke pek çok sıkıntılar çekmiştir.

Kararsızlık Nedir?

Kararsızlık kelimesi, sözlük anlamıyla “tereddüt” veya “istikrarsızlık” olarak açıklanmaktadır. Kararsızlık, bir insanın kararının olmadığı, karar vermekte güçlük çektiği veya bir kararda durmayan durumlar için kullanılır. Kararsızlığa, (pek kullanılmasa da) ‘duruksunluk’ da denilir. Kararsızlık, istenmeyen ve kabul görmeyen bir davranış olmakla birlikte, genellikle söz konusu bir olayın bilgisi ve detayıyla ilgilidir.

Bu konuyu daha iyi anlaşılması amacıyla, tarihten birkaç örnek ile açıklamaya çalışacağım. İlk anda, birbirleriyle ilişkili olmayan ve iki farklı ifade gibi görünen bu başlık, aslında bir “mantık” üzerine kuruludur. “Tarafsız olma” ya da “tarafsız kalma” bir durumdur. Oysa “karasız kalma” ya da “kararsız olma” ise bir sonuçtur. Burada, tarafsız kalmanın, daha çok karasızlıktan doğan bir eylem olduğu anlaşılmaktadır. Tarafsızlık bir insanı, bir topluluğu (milletleri) ve hatta bir konuyu da kapsayabilir. “Hangi şartlar olursa olsun, tarafların bütün okları (tarafsız kalacak olanın) üzerinde olacak” demektir. “Sizin tutumunuzdan dolayı böyle oldu” gibi ifadeler ya da suçlamalara karşı hazırlıklı olmamız gerekir. Kararımız yanlış veya eksik olabilir. Üstelik bu kararlar bizi, sonradan koruyamayabilir ve zor durumlara düşürebilir. Ancak bu açıklama ile şu anlaşılmamalıdır; “yanlış da olsa bir tarafı mutlaka seçmeliyiz yani tarafsız kalmamalıyız!” İşte yanlış olan bu çıkarımdır.

Tarihte İlk Tarafsızlık

Tarihte ilk tarafsız kalan topluluk, Sıffin Savaşı’nda ortaya çıkmıştır. O güne dek, insanlar ya da topluluklar, bir nedenden dolayı (korku, siyasi çıkar, menfaat, vb), hep birilerinin yanında yer almayı “doğal”, “doğru” veya “gelenek” kabul etmişlerdir.   

Hariciler’, Hz. Ali (r.a.) döneminde meydana gelen Sıffin Savaşı’ndan sonra ortaya çıkar. Hz. Ali (r.a.) ve Hz. Muaviye taraftarları arasında meydana gelen bu savaşta (M.657), Hz. Muaviye’nin askerleri yenileceklerini anlayınca, mızraklarının ucuna Kur’an sayfaları takarlar. Bunun üzerine Hz. Ali’nin askerleri savaşmayı bırakırlar. Muaviye taraftarları, "Kur’an aramızda hakem olsun" derler. Bunun üzerine çatışmalar durur ve görüşmeler başlar. ‘Hakem Olayı’ndan sonra bir kısım insanlar "sen insanları hakem olarak kabul ettin. Hâlbuki hüküm ancak Allah’ındır" diyerek Hz. Ali’nin saflarından, tarafsız kalmak bahanesiyle ayrılırlar. Bu sözüm ona tarafsız kalan kesime, (sonradan) "Hariciler" denmiştir. İslâm âlemindeki Sünni-Şii ayrışmasının bu olaydan sonra ortaya çıktığı ve taraftar bularak giderek artığı bilinmektedir. 

Konuyla İlgili Çıkarılan Bazı Sonuçlar:

1.Sonuç : Tarafsız kalınacaksa, (tarafsızlık süresi ve özellikle sonrası için) güçlü olmak gerekir. Bu, her şeye rağmen “geri durmak” değil, ‘dik durmak’ anlamındadır. Tarafsız kalacaklar için, uzun süreli plânlar yapılması (durumun iyi analiz edilmesi) ve bir kriz varsa, az zararla atlatılmasına çalışılmalıdır. (Buna günümüzde, ‘Yol Haritası’, ‘Eylem Planı’, ‘B veya C Plânı’ da denmektedir.)

2.Sonuç : Tarafsızlık, her zaman tutarlı bir davranış ya da doğru verilmiş bir karar olmayabilir. Yani, “yanlış yerde”, “yanlış zamanda” veya “yanlış tarafa” karşı da tarafsız kalınılabilir. Bu, doğrunun yanında olunmadığı gibi bir adaletsizlik de oluşturur. Üstelik sonrası için (insana) sıkıntılar yaşatabilir. Yanlış tutumlarından ve tarafsızlık kararlarından sonra, karşı taraftan özür dileyen insanlar veya ülkeler vardır. Hatta, tazminat ödenen durumlarla da karşılaşılmaktadır. 

3.Sonuç : Tarafsızlık, karasızlık anında verilmiş acele bir karar da olabilir. Bu durumda, sonucu tam plânlanmadığı (analiz edilmediği) ya da kestirilemediği için, sonucunda bir zarara uğrama riski yüksektir. Önemli olan aceleyle verilen tarafsızlık kararlarının, süreç devam ederken düzeltilmeye çalışılmasıdır.

4.Sonuç : Tarafsız kalınacaksa, tarafsız kalmadan dolayı menfaatler korunmalıdır. Bu şu demektir, eğer bir kriz varsa, krizden pay çıkartılması ve krizin iyi yönetilmesi gerekir. Ancak bu yapılırken, “makul ölçülerde”, “yasal”, “doğru” ve “haklı” gerekçeler olmalıdır. Alınan kararlara (fazla) itiraz edilmemelidir. Bu getiri (ülkeler arasında ise), krizden sonra bir kazanç, gümrük anlaşmalarının esnetilmesi ya da müzakerelerinin hızlı başlatılıp, bitirilmesi de olabilir. Belki de tarafsızlıktan zararla değil, kârla çıkılmasına çalışmak gerekir. Doğru olan da budur.

5.Sonuç : Tarafsızlık durumlarında, taraflardan birisi ile gizli anlaşmalar yapılmamalı ya da söz alınmamalıdır. Bu tutum, adaletsizlik ve dengesizlik yaratacaktır. Üstelik bir garantisi de yoktur. “Kumar gibi bir tutum” olan bu tarafsızlık şekli, hiç kimseye ve hiçbir topluluğa yakışmayacak bir tutumdur. Günümüzde, gelişmiş teknolojilerle uydulardan izleme ve dinlemelerin yapılmaktadır. Artık gizli antlaşmalar bile, gizli olarak kalamamaktadır.

6.Sonuç : Bazı durumlarda tarafsız kalmak gerekebilir. Ancak bu, “kavga eden iki kardeşin arasına girmemek, uzaktan izlemek ve sonucu kaderine bırakmak” anlamında değildir. Aslında, karışık durumlarda ve hatta zor durumlarda, bazen ilk aşamada ani kararlar vermemek, insanı sonraki daha zor durumlardan kurtarabilir. Kararımızı iyi analiz etmeli, (eskilerin dediği gibi) ölçmeli, biçmeli ve tartmalıyız. Bazen yanlış gibi gözükse de, kararımızı vermeliyiz. Bu tarafsızlık da olabilir, (istemeye istemeye) bir başka tarafı tutma, destekleme ya da (insanlara yakışan) bir hoşgörü de olabilir. Unutmayalım ki, problem yaşayanlar, çocuklarımız, kardeşlerimiz, yakınlarımız veya komşularımız olabilir. Verilecek olan karar, eğer tarafsızlık ise, “tarafsız kalalım ki, (mevcut problemi) her iki taraf da az zararla atlatmış olsun…” diyebilelim. Buna, ‘olayları zamanın akışına bırakmak’ da denilebilir.

“Ey iman edenler, Kur’an’ı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren, güvenilir örnek önderler, adaletli konuşan şahitler olarak Allah adına sosyal, siyasi, ekonomik ve idari düzeni yaşatanlar, ayakta tutanlar, sosyal adaleti, sosyal güvenliği sağlayanlar, refah payını artırarak dengeli dağıtanlar olun. Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayrılmaya sevk etmesin. Adaletli olun, çünkü adalet takva esaslarını, Kur’an esaslarını hayata geçirmenize daha yakındır. Allah’a sığının, emirlerine yapışın, günâhlardan arınıp, azaptan korunun, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarınıza ve özgürlüklerinize sahip çıkarak şahsiyetli davranın, dini ve sosyal görevlerinizin bilincinde olun. Allah işlediğiniz gizli-açık bütün amellerden haberdardır.” (Maide Suresi, 8.Ayet)

Bir Şiir: SOSYAL  ADALET

Toplumun her kesiminin refahı

Bu kesimlerin hayat standardı

Gelir düzeyi ve fırsat eşitliği

Sosyal adalet ve devletin güvencelerindendir…

İnsanın-insan ve insanın-devlet ilişkisi

Ortaklaşa iyinin düzenlenmesi

Geleneği, göreneği ve tüm kuralları

Sosyal adalet ve ortak müştereklerimizdendir…  Vedat Sadioğlu (Editör)                                                                

“Ey yüce Allah’ım Müslümanları, bu gerçeklerin bilincinde olan ve bu doğrultuda yaşayanlardan eyle. Şüphesiz Sen’in her şeye gücün yeter…Amin!”

Gören Göz – 61/2: Gerçek Çözüm Yolları

Aşağıda (bariz bir örnek olduğu için) bir soru ve bu soruya verilen cevap verilmiştir. Soruyu cevaplayan saygın âlimin cevabını değerlendirmenize sunuyorum.

-          Soru: “Kısa kollu gömlek ve dar pantolonla namaz kılmak caiz midir?”

-          Yanıt: “…Vücut hatlarını belli eden elbiselerin namaz dışında da içinde de giyilmesi doğru değildir. Bununla beraber bu tür kıyafetlerle kılınan namazın sahih (doğru) olmadığı da söylenemez.”

Aşağıda, olması gereken cevap ve çözümüne bakalım;

Çözümü: (Olması Gereken Yanıt:) “Vücut hatlarını belli eden elbiselerin namaz dışında tercih edilmesi meselesi, bayanları bağlayan hassas bir konudur. Erkeklerin fiziki yapı gereği (yani kaslı bacak ve kol gibi), zaten çok dar elbise giymesi, hareketlerini kısıtlayabileceği için tercih nedeni değildir. Bununla beraber bazı gençler için, iş icabı dar elbise giyilmesi gerekiyorsa, bu durumun, hem namazda, hem de namaz dışında giyilmesinde hiçbir sakınca yoktur. Ayrıca, Müslüman için esas olan, niyet ve namazın içten ve ciddiyetle (huşu ile) kılınmasıdır. Bu sırada bazı mahrem yerlerin açık olmaması gerekli ve önemlidir. Bunun dışındaki giyinişlerin «şekil» olarak kalması söz konusudur.”

Yüzeysel ve geçiştirilmek üzere verilen cevaplar, sadece çözümsüzlük ortaya çıkarmaz, yanlışa da yönlendirebilir. Çünkü soruyu soran kişi, kendi başına ve kendi yorumuyla baş başa kalacak, belki de yanlış çözüme yönlenebilecektir. Zaten, dini uygulamalarda ve konularda yapılan bu tür dikkatsizlikler, Müslümanın kafasını karıştırmakta ve (birçok) yanlış/uydurma uygulamalara itmektedir. Tehlikeli olan durum da budur.

Konuyu, ilişkili bir ayet ile sonlandırmak istiyorum;

“Ey Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten (ve kâlp gözümüzü açtıktan) sonra, akıllarımızı, gönüllerimizi haktan (yine doğrudan) ayırma. Bize kendi katından rahmet ihsan eyle (zihin açıklığı ve irade gücü ver). Şüphesiz Sen, bol ihsan sahibi (olan sadece) Sen’sin”…Amin! (Al’i İmran Suresi, 8.Ayet)

(NOT: Altmışbirinci bölümün sonu…)