Sedat SADİOĞLU'nun 29 Şubat 2024 tarihli yazısı: İbadetler Üzerine

Gören Göz – 57/1: Duasız Namaz!

Zaman zaman vakit namazlarını dışarıda (cami yada mescitlerde) kılan biri olarak, namaz kılan diğer Müslümanları göz ucuyla da olsa izlemek durumunda kalıyorum. Çünkü ya yanımdaki, ya önümdeki ya da biraz daha ileridekilerin hareketleri (istemeden) dikkatimi çekiyor. Çoğu zaman (namaza) niyet etmeden önce biraz bekliyorum ki, önümde boşluk oluşmasına karşı hazırlıklı oluyorum. Böylece safımda boşluk bırakmamaya çalışıyorum (en azından kendi civarımda). Hatta eğer safın en ucunda isem, arkamdan gelen olursa diye, arkadan gelenleri de bekliyorum.

Hem vakit namazlarında, hem de Cuma namazı sonrasında gözüme (istemeden ki, Allah beni affetsin!), duasını etmeden çıkan Müslümanlar da takılıyor. Ben bunu, ‘bir meyve ağacına özenle bakıp, daha sonra olgunlaşan meyvesini (emeğini) toplamayan ve yemeyen insan’a benzetiyorum.  Namazı “özenle yetiştirilen ağaç”a, meyvesini da “dua”ya benzetirsek, meyvesinden yararlanmayan insanın durumunu bir düşünelim? Hem emek, hem de meyve ziyan oluyor. Ayrıca, meyveden alınması gereken vitamin ve besleyici değerlerden yararlanılmamış olunuyor.

Dua da işte böyledir. Dua; Müslümanın, hem bu dünyada hem de öteki dünyada kurtarıcısı olabilir. Elbette, içten ve hak edilerek yapılırsa… Neden kendimizi kurtaracak güzelliklerden, “vakit bulamıyoruz” diye faydalanmayalım! Ya da duaya neden gereken önemi vermeyelim! Günümüzde bu tür insanların sayısı çok olmasa da, onların adına kaçan fırsatlara üzülüyorum.

“Yüce Allah (c.c.) Müslümanları, dua ve salavat getirerek Allah’ı zikreden, güzelliklerden, mucizelerden, kolaylıklardan ve fırsatlardan mahrum bırakmasın… Amin!”

Gören Göz – 57/2: Nafile İbadetler

Halk arasında yanlış anlaşılan ve muhtemelen de tam anlaşılamayan iki halk sözümüzü yazıyorum;

  1. “İbadetin ve kabahatin gizli olanı (yapılanı) makbuldür.”
  1. “Kur’an, abdestsiz ellenmez ve yüksek yerlerde muhafaza edilmelidir.”

1.Açıklama; Bir Müslümanın hiçbir işinde ve ibadetlerinde, gizli-saklı bir yönü (amacı) olamaz! Müslüman “kendisinden zarar gelmeyen” insandır ve bu haliyle örnektir. Çünkü her işinde (kâlbinde/ruhunda) “Allah korkusu ve aynı zamanda Allah sevgisi” vardır. Kabahat gizli yapılıyorsa, zaten kötü bir şey olduğunda bu makul görülebilir mi? Yüzyıllarca, içine kapanık, bireysel ve gizli Müslümanlık anlayışı ve ibadetleri yüzünden toplumdan kopuk İslâmi ibadetler yapıldı. İbadetlerini, “neyden korktuğunu bilmeden” yapan Müslümanlar, İslâm’ı geliştirebilir mi? Böyle bir İslâm yaşayışı ve anlayışı, geri kalmış bir İslâm toplumu ve birçok aleyhte sonuçlar ortaya çıkarmaz mı? Kaldı ki, gelinen durum da bunu göstermektedir.      

2.Açıklama; Kur’an dili Arapça’dır ve Arapça’yı bilip çok güzel okuyanlar arasında dahi, anlamını tam bilmeyenler vardır. İlâhi mesaj ve anlamlarını ise sadece bazı din âlimleri bilmektedir. (Onların da neyi, ne kadar bildikleri tartışılmaktadır. Çünkü âlimlerimizin aldıkları eğitimlerin yeterliliği kadar, eksiklerinin de olduğu aşikârdır. Bu eksiklerinin başında, pozitif ilim dalı bilgilerinin eksikliği gelmektedir.) Müslüman halk, zaten okunması ve yorumu zor bir Kitab’a neden el sürerek, günâh korkusu içerisinde olsun ki! İşte bu korku, Müslümanın Kur’ani gerçekleri öğrenmesine engel olmuştur. Kur’an’ı Kerim, hep rafların yükseklerinde, dolap diplerinde ve bir örtü içinde saklanmıştır.

Bir âlimimiz, “İbadetin gizli olması nafile ibadetler içindir.” diyor ancak nafile ibadetleri açıklamıyor. Sadece gizli verilen ve kişiyi topum içerisinde rencide etmemesi amaçlanan “sadaka” örneğini verebiliyor. Oysa fitre, sadaka ve zekât ibadetleri zaten nafile ibadet değil, İslâm’ın emirleri ve Müslümanlar için farzdır. Zamanımızda bile, nafile ibadetleri sadece “evde fazladan kılınan namaz” olarak algılayan çok âlimimiz vardır. Yani “nafile namazı; (çoğu kez) fazladan ve gizlice kılınan namaz” olarak algılanmıştır. Kaldı ki, Müslüman halkın ne kadarı nafile ibadetleri biliyor? Aşağıda, iddia edilen nafile (gizli) ibadetlere bir göz atalım;

1) Farzlara tabi olarak kılınan sünnetler: Bunların tamamı ister 2 rekat ister 102 rekat olarak kılınsın, sünnettir. Bırakın sünnetlerin gizli kılınmasını, hepsi cemaatle kılınabilir. Tüm mezhepler de bile, doğru kılınan namaz şekilleri budur.

2) Teravih namazı: Dört halife devrinde bile, cemaatle kılınmaya başlanmıştır ve gizli bir nafile ibadet değildir.

3) Teheccüt namazı: Sadece Hz. Muhammed’e (s.a.v.) farz kılınmış bir namazdır. 

4) Kuşluk namazı: Yine, Peygamberimizin (s.a.v.) kıldığı namazlardan birisidir. (Bu namazın kılınması hakkındaki hadislerin gerçekliliği tartışılabilir.)  

5) Evvabin namazı: Tövbe namazıdır. (Karşılık olarak, farz namazları sonrasında içten bir tövbe yapılabilir.)

6) Tahiyyetü’l Mescit namazı: Bazı mezheplerin/meşreplerin icat ettikleri anlaşılmaktadır.

7) Boy abdesti namazı: Bazı mezheplerin/meşreplerin icat ettikleri anlaşılmaktadır.

8) Hacet namazı: Dilek/istek duasıdır. (Karşılık olarak, farz namazları sonrasında içten bir dilek/istek yapılabilir) (Bazı mezheplerin icat ettikleri anlaşılmaktadır)

9) İstihare namazı: Dua namazıdır. (Karşılık olarak, farz namazları sonrasında, yeni/zorlu işlere girişme öncesinde, içten bir dua yapılabilir.) (Bazı mezheplerin/meşreplerin icat ettikleri anlaşılmaktadır.)

10) Tespih namazı: Esası duadır.  Yılda bir kez kılınması da yeterli görülmüştür. (Bazı mezheplerin/meşreplerin icat ettikleri anlaşılmaktadır)

11) Tabiat olayları sırasında kılınan namazlar: Allah’a şükür namazlarıdır. (Karşılık olarak, farz namazları sonrasında içten bir şükür duaları yapılabilir) (Bazı mezheplerin/meşreplerin icat ettikleri anlaşılmaktadır)

12) Yağmur duası: Peygamberlere has duadır. (Bazı mezheplerin icat ettikleri anlaşılmaktadır) (Bu dua hakkındaki hadislerin gerçekliliği tartışılabilir.)  

13) Mübarek gecelerde kılınan namazlar: Bunlar da yılda 5-6 kez kılınan ve Mübarek gecelere özgü olan ve esasen de cemaatlerle kutlanması makbul olan namazlardır.  Belirli bir rekât sayısı yoktur, sadece iyi bir niyetle dua da edilebilir.

İslâmiyet’te olması gereken ve gizli (içten) yapılmasında fayda olabilecek, insana zorluk da teşkil etmeyecek bir tek nafile ibadet olabilir. O da; Namazlardan sonra, fazladan kılınan iki rekât şükür namazıdır. Hemen arkasından da içten, gözyaşı dökerek, yakarılarak yapılan bütün dualardır.

“Allah katında, duadan daha önemli ve daha büyük bir şey yoktur.” (Kaynak: Tirmizi, k.s.)

“Dua (aynı zamanda), Müslümanın hem gizli hem de gerçek silâhıdır.” (Sedat Sadioğlu)

Aşağıda, duanın önemiyle ilgili bir değerlendirmesi yer almaktadır.

Büyük Hint Âlimi Mevlâna Eşref Ali Tehanevi (k.s.) hazretlerinin, “Hayatü’l-Müslimin” adlı eserinin (Urduca aslından çeviren Prof. Dr. Ali Genceli ve Haziran 1971 Basımı) 176. sayfasından, dua ile ilgili bir yorum alınmıştır;

“Dua etmek için «zaman», duanın şartlarından değildir, ama bazı vakitlerin bu iş için efdâl olduğu bildirilmiştir. Namazlardan sonra biraz bekleyip dua etmek gibi ki; bu duanın müstecab (kabul) edileceği (muhtelif hadislerde) bildiriliyor.”

Yukarıdaki yorumdan da anlaşılacağı üzere, ‘aklın yolu da, gösterdiği yol da bir’dir.

Bir Hadis:

Hesap verme gününde, Müslümanların üzerine doğru gelen yakıcı cehennem ateşini, sadece ve sadece kendi akıttıkları gözyaşları söndürebilecektir.” (İmam-ı Gazali’den aktarılan konuyla ilişkili zayıf bir hadistir.)

Bir Kıssa:

Bir evliya, ziyaretine gittiği diğer bir evliya arkadaşına; “Ben seni Levh-i Mahfuz’da (Allah’ın katında bulunan, büyük ve değişmez kader kitabında) cehennemlik olarak gördüm.” der. Arkadaşı da “Ben kırk yıldır kendimi öyle görüyorum. Lâkin bizler ibadet için yaratıldık. Vazifemiz sadece (şefaatine mazhar olmayı ümit ederek) Allah-u Teâlâ’ya ibadet etmektir!” der.

Sonuç;

Yukarıda bahsedilen tüm nafile namaz anlayışları, Müslümanlığı ve İslâm’ı içine kapanık bir ibadet anlayışına teşvik etmektedir. Bu, şu anlama gelmektedir; “nafileden-nafileye” çok sevap ve sonunda ahireti kazanma! Bu yanlış inanış “cumadan-cumaya” Müslümanlığı akla getirmektedir! Nafileden-nafileye namaza en güzel örnek ise, teravih namazları için verilebilir. Oruç tutulan Ramazan ayının ilk gününde teravih namazlarını kılmak için camilere akın edilir. 30 gün cemaatle kılınması vacip olan teravih namazını, son günlerinde kılanların sayısı (ne yazık ki) bir-iki safta (sırada) kalmaktadır. Bu açıkça yapılan müjdeli ibadeti bile sonuna dek götüremezken, gizli yapılan ibadetleri (zaten kimse görmüyor zayıflığı ile) nasıl sürdürebiliriz!

“Ey iman edenler! İçten ve kesin (bir daha yapmamak üzere, içten dua ve) bir tövbe ile Allah’a dönün. Bakarsınız, Rabbiniz sizin günâhlarınızı örter ve sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlerine koyar. O gün (yani hesap günü), Allah’ın Peygamberi ve beraberindeki iman edenleri utandırmayacağı gündür. O gün onların nuru önlerinde ve sağlarında koşarken, onlar da «Rabbimiz, nurumuzu (sevaplarımızı) tamamla ve bizi bağışla (-ki, cennetlerinize girebilelim); Senin her şeye gücün yeter» diye dua etmektedirler.” (Tahrim Suresi, 8.Ayet)

“Yüce Allah (c.c.) biz Müslümanları, her namazdan sonra hakkıyla (ibadetin bilincinde olarak) ve içten dua (tövbe) yapan kullarından eylesin… Amin!”

(NOT: Elliyedinci bölümün sonu…)