Handan IŞIKSAL'ın 23 Nisan 2024 tarihli yazısı: Hayat Arkadaşımız “Telefonumuz”

Zamanımızı en çok kiminle geçiriyorsak ona “hayat arkadaşımız” diyebiliriz. Geçmişten bugüne kadar hayat arkadaşı tabirini duyduğumuzda aklımıza ilk gelen yakıştırma, kişilerin eşleri olmaktaydı.

Günümüzde eşimizden, dostumuzdan kısacası ailemizden daha fazla vaktimizi ayırdığımız bir şey var, telefonlarımız.

Her an elimizin altınla bulunan cep telefonlarımızın icadından sonra cihazın amacı epeyce değişti ve kullanım alanı da genişledi.

Maalesef ki telefonlarımızla geçirdiğimiz vakitlerin farkında bile değiliz. Elimize aldıktan sonra ona ne kadar fazla zaman harcadığımızı ancak bıraktığımızda fark ediyoruz.

Peki biz telefonlarımızla zaman geçirirken diğer tarafta neler kaçırdığımızın farkında mıyız?

Gerçek dünyadan uzak kalmak, insanlarla etkileşimi azaltarak yüz yüze iletişimi olumsuz etkileyebiliyor.

Dünyanın bütün güzellikleri, gerçek hayat ve sevdiklerimiz… Bütün bunlara ayırmamız gereken zaman dilimini telefonlara ayırdığımızda mutluluk elde etmemiz mümkün değil.

Oysa hayatın karmaşası içinde stresten uzaklaşma yöntemimiz, kendimizi sanal dünyanın içinde bulmak olmamalı. Dijital ortamda geçirdiğimiz zaman dilimi bizi stresten kurtarmaz, kısa süreliğine birçok şeyi unutturur ve sonrası yine stres yine stres...

Gerçek hayat arkadaşımız olan eşimizle veya sevdiklerimizle geçireceğimiz zaman ya da doğanın güzellikleri içinde yaptığımız bazı gezintiler, stresi hayatımızdan uzaklaştırabilir ve huzura kavuşturur.

Günümüzde çoğu kişide telefondan uzak kalamama durumu bulunuyor. Bu kişiler telefonundan uzak kaldığı takdirde agresifleşiyor, kendini eksik hissediyor.

Telefona bağımlı bir hayat geçirmek, bizi dünyanın bütün güzelliklerinden mahrum bırakır, duygularımızı köreltir.

Telefonlarımız hayatımızın bir parçası değil, yalnızca hayatımızı kolaylaştırma amacıyla kullanılan bir araç konumunda olmalıdır.