Mürvet KARA'nın 27 Mart 2024 tarihli yazısı: Tiyatronun da Dijitali Olur mu? - 5

Dijital Tiyatro: Bir Var Olma Mücadelesi

Daha önceki yazılarımızda bahsettiğimiz konuya ilişkin yaptığım araştırmanın mülakatlarından derlediğim tablolarla yeniden karşınızdayım. Öncelikle katılımcıların demografik bilgilerini size sunacağım, sonrasında ise çalışmamın sonucunda elde ettiğim ilk fenomen olan Yaşamın Dil Estetiği’ni anlatacağım.

Demografik bilgilere yer verdiğim tablo 7’de görüldüğü üzere 28-62 yaş aralığındaki sanatçılarla görüşme yaptım.

İlk fenomenimiz olan Yaşamın Dil Estetiği’ni elde ettiğimiz sorulara bakarak konuyu inceleyelim. “Dijital kültürün dildeki yansımaları nelerdir” sorusunu, görüşmelerde genellikle ilk soru olarak yönelttim. Katılımcıların, kültürün dile yansıdığını, kültürün dili dönüştürdüğünü düşündüğünü gördüm.

Katılımcıların görüşlerinden yola çıkılarak gündelik alışkanlıkların insanların dil anlayışına etki ettiği ortaya çıkmaktadır. Hâliyle dönüşen bu dil anlayışı, sanata ve tiyatroya yansımaktadır.

Yaşamın Dil Estetiği fenomenini oluşturan diğer sorumuz ise “Dijitalleşen tiyatroda metin nedir” sorusudur. Dil; zamanın ruhuyla dönüşmekte, tiyatro metnini de dönüştürmektedir. Tiyatro sanatı, gerçeğin yeniden temsili olarak tanımlandığı zaman, bu dönüşümün tiyatro metnini neden doğrudan etkilediğini açıklamaktadır. Bu konuyla alakalı olarak çevrim içi iletişim mecraları, post-dramatik dönemden itibaren metinde yaşanan çözülmeyi destekler niteliktedir. Dolayısıyla aslında tiyatronun bir iletişim biçimi olması, bu dönüşümü açıklayacak temel noktalardan birisidir. 15 numaralı tabloda gördüğümüz cevaplar yukarıda serimlediğim konuyu destekler niteliktedir.

Daha önceki köşelerimde ve yüksek lisans tezimin ilgili bölümlerinde ele aldığım konular ekseninde konuyu değerlendirecek olursak; sonuçta “postmodernizm” ile eşleştirdiğimiz “postdramatik” dönemin artık sona erdiğini ve bunun yerine “telemodernizm” ile eşleştireceğimiz “teledramatik” bir döneme geçtiğimizi düşünüyorum. Küresel salgın döneminde ise bu süreç oldukça yoğun yaşanmış ve salgın sonrası dönemde yaşanan bu dönüşümün etkileri devam etmiştir. Pek çok iş yapış biçimini dönüştüren salgın dönemi, tiyatro metinlerinde de kendisini hissettirmiş, zamanın ruhuna uygun melez biçimler ortaya çıkmıştır. Nihayetinde insanın dönüşümü, metinlere yansımıştır. Bu dönüşümün oldukça yoğun hissedildiği küresel salgın döneminde; dijitalleşen tiyatro, iletişim yoluyla bir var olma mücadelesinin ürünü olmuştur. Nitekim bu dönemin sanatçıları, dijital mecraların tüketim kültürüne rağmen yazmaktan, üretmekten, izlemekten ve okumaktan vazgeçmemiştir. Zira insanlar salgın döneminde bir evin içine hayatı sığdırmaya çalışmıştır. Dolayısıyla insanlar var olmak için sesli, yazılı, görüntülü içeriklerdeki metinler vasıtasıyla etkileşime geçmiştir. Her ne kadar metinler görsel iletişim ağırlıklı olsa da zamanın ruhuna uygun olduğundan insanlar tarafından tercih edilmiştir.

Tüm bunların ışığında birinci soru ile sekizinci sorunun Yaşamın Dil Estetiği kavramı ile tanımlanması kaçınılmaz olmuştur. Peki ama nedir bu Yaşamın Dil Estetiği fenomeni? Hemen tek bir cümleyle açıklamaya çalışalım: “Gündelik hayatın biçimini belirlediği iletişim şeklinin tiyatro sanatına yansıması.”

Bir sonraki yazımızda, Türetici Seyirci fenomenini açıklamak için buluşalım.