Mürvet KARA'nın 18 Mart 2024 tarihli yazısı: Tiyatronun da Dijitali Olur mu? -2

Tiyatronun dijitalleşme serüvenine kaldığımız yerden devam edelim.

Dijital kültür dönemine bakalım şimdi de. Dijital kültür, zaman ve mekândan münezzeh bir iletişim kurma biçimi olarak tanımlanabilir. Dijital kültürün içerisinde insanın ve dünyadaki diğer her şeyin organikliği yitirilmiştir. Artık yapay et, yapay zekâ, sosyal medya, internet haberciliği gibi değişik başlıklar konuşulmaya başlanmıştır. Bu nedenle hem sözlü hem de yazılı kültürün özelliklerinden bir miktar almıştır.

Dijital Tüketim

Tüketim davranışı, kültür endüstrisi içerisinde insanı değerli kılan bir eylemdir. Bu eylem sonucunda kişi markalar yoluyla kendi varlığını tamamlayabilmektedir. Kültürel tüketim ise bunlardan bir tanesi olarak belirlenmektedir. Özellikle Kovid-19 salgını döneminde insanların evden çıkamadığı ancak evin içerisinden tek tuşla ve e-ticaret pazar yerlerini aşağı, yukarı, sağa, sola kaydırarak tüketime devam ettiğini biliyoruz. Zaten bu dönemde gerçekleşen aşırı tüketim, insanlar evlerinden çıktıktan sonra derin bir enflasyona evrildi.

Tüketim kavramı yalnızca bununla da alakalı değildir. Tüketim, tek tipleştirilmiş üretimlerin herkesin önüne sunulmasıyla beraber düşünmeyen bir kitlenin inşası için de oldukça efektif bir enstrüman olarak belirmektedir. Adorno’nun 19. yüzyılda İngiltere’de bulunan tek tipleştirilmiş villalardan bahsederek bu konuya açıklık getirdiği biliniyor. Benim örneğimse Hong Kong’daki 5 metrekarelik kutu evler. Bu evler, kamusal alanla kurulan ilişkiyi düzenleyen mekânlardır ve dolayısıyla insanların tüketim alışkanlıklarını da düzenlemektedir. Nitekim artık evler bile kamusal alana dâhil olmuştur. Peki ama nasıl? İnternet bağlantımızla bağlandığımız siteler yoluyla. Bu melez yapı yalnızca mekânlara özgü de değildir. Artık insanlar, tüketimi üretimle buluşturabildikleri sosyal medya paylaşımlarıyla dijital türeticilere dönüşmüştür.

Avatarlaşma

Dijitalleşme, kamusal alanla olan ilişkilerimizi dönüştürürken tüketim alışkanlıklarımızda değişimlere neden olurken aslında çok kökten bir yerden de psikolojimizi etkilemektedir. Psikolojik olarak fiziksel var oluşa oldukça alışan biz insanlar, özellikle Kovid-19 döneminin çarpma etkisiyle beraber neredeyse tamamen sanal bir âlemin sanal elemanları olarak var olmaya başlamıştık. Bu var oluş kipini, 90’ların son çeyreğinde ortaya çıkan tele-presence kavramı ile açıklamak mümkündür. Tele-oluş olarak Türkçeye çevirebileceğimiz bu kavram, robot teknolojilerinden sosyal medya var oluşumuza kadar pek çok mevcudiyete geniş bir yelpazede açıklama getirmektedir. Ancak insanın tele bir varlık olarak oluşuna devam etmesi; iletişim şirketlerine, Facebook, Instagram, LinkedIn (ve benzeri gibi) kâr sağlamaktadır. Günün sonunda kazanan tarafın düz vatandaş olması fikri bana pek inandırıcı ve hatta mümkün de gelmemektedir.

Dijital Kitle Kültürü

“Heideggerci anlamda ‘hep beraber var olmak’, ‘ortak ilgilerin’ ve ‘davaların’ yanı sıra ‘bakışın ortak bir nesneye yönelmesi’ demektir.” Bu cümleyi, yüksek lisans tezimden aldım. Yani kitle olmanın yolu, ortak ilgi ve davadan, bunun yanı sıra aynı yere “bakmaktan” geçiyor. Burada; aynı sloganı atmaktan, aynı öfkelere sahip olmaktan, aynı reklamları seyredip aynı markaları giymek için can atmaktan bahsediyor. Bugün bunu yapmak için dijital mecralar kullanılıyor. Bu mecralar yoluyla seçimler kazanılıyor, savaşlara dair spekülatif haberler yazılıyor vesaire. Trump’ın 2016 seçimlerinde veri skandallarıyla gündeme gelmesi de bunun bir göstergesi aslında.

Salgın Döneminde Tiyatronun Sunumunda Kullanılan Mecralar

Bu bölümde konuya ilişkin tezimde hazırladığım tablolara yer vereceğim. Ancak tiyatronun bir mecra yoluyla sunulması aslında uydu yoluyla oynanan oyunlara kadar geri gitmektedir. Bunun ardından da radyo tiyatrolarına geçilmiştir ve son olarak da Kovid-19 öncesi dönemden bildiğimiz gibi televizyondan tiyatro seyretmeye başlamıştık ve son kertede zaten tüm bu arayışların bir mahkûmiyet çerçevesinde bizi dijitalleşen tiyatroya götürdüğünü görüyoruz.

Konuya ilişkin tablolarım şu şekilde:

Tablo 2’de daha çok özel tiyatrolardan bahsedilmektedir. Bu tabloyu ben de başka bir kaynaktan alarak tezimde kullanmıştım.

Tablo 3 ve 4’te yine özel tiyatrolar hakkında bilgi buluyoruz. Ancak bu defa dönemin dergilerinden ve muhtelif yayınlarından topladığım bilgilerle bu tabloları hazırlıyorum. Tablo 3, daha çok hangi tiyatro grubunun hangi iletişim mecrasını tercih ederek oyun sergilediğine odaklanırken Tablo 4, bu mecraların hangi amaçlarla kullanıldığını konu almaktadır ki arşiv kaydı ve mecraya özgü performans burada kullanım amacı olarak ön plana çıkarken yoğunluk olarak en çok kullanılan mecranın da YouTube olduğu görülüyor.

Tablo 5’te ödenekli bir tiyatro kurumu olan Devlet Tiyatroları’nın Kovid-19 dönemi içerisinde ne yaptığına baktığımızda sayısal olarak yetişkin ve çocuk oyunlarının arşiv kayıtlarının açıldığını görmekteyiz.

Tablo 6’da ele aldığımız konu ise yine ödenekli ve Türkiye’nin en eski tiyatro kurumu olan İstanbul Şehir Tiyatrolarının Kovid-19 döneminde yayınladığı içerikleri görmekteyiz. Burada biraz daha fazla çeşit ve yaratıcı içerikler karşımıza çıkmaktadır. Ancak yine de YouTube mecrasından dışarı çıkılamamıştır.

Özetle; dijital kültürle beraber insanın var oluşu, internet bağlantısına mahkûmdur. Bu mahkûmiyet özellikle Kovid-19 döneminde oldukça belirginleşmiştir. Dolayısıyla da her şeyi internet yoluyla yaptığımız için kültürü ve sanatı da bu yoldan tüketmeye çalıştığımız Kovid-19 döneminde dijital kültür biçimleriyle çok yoğun bir şekilde karşı karşıya kaldığımızı söylemek mümkündür. Hâliyle, Kovid sonrası için ziyadesiyle büyük refleks ve alışkanlık değişikliklerinin ortaya çıktığı, yerleştiği bir dönem yaşadığımız ortadadır.

Bir sonraki yazımızda tiyatronun “şimdi” ve “burada” kavramlarının dijitalleşme ile beraber yaşadığı dönüşümün temsillere yansımaları üzerine bir yazı ile karşınızda olacağım. Bu yazıda teatral bir temsil biçimi olarak haberlere de değineceğim. Özellikle son 5 aydır bu konuyu anlatırken çok heyecanlandığım için köşe yazımın o bölümüne vereceğiniz tepkileri de oldukça merak ediyorum.

Çarşamba günü görüşmek dileğiyle…