Utku KABAKCI'nın 29 Mart 2024 tarihli yazısı: İzlenecek Rota Ne Olmalı?

Covid-19 pandemisi ve sonrasında patlak veren Rusya–Ukrayna Savaşı, ülkeler arasındaki sınırların bizlere o kadar da keskin olmadığını ve devletlerin; ilaç, tahıl, enerji, terörle mücadele gibi hayati önemi bulunan sahalarda birbirlerine ne kadar bağlı olduklarını bir kez daha hatırlattı.

İklim krizi, salgın hastalıklar, savaşlar/iç çatışmalar sebebiyle tüm dünyayı etkileyecek yeni göç dalgalarının meydana gelmesi kuvvetle muhtemel görünüyor. Bu alanlarda denge ve düzeni sağlamakla görevli uluslararası kurumların/kuruluşların giderek alevlenen problemler karşısında çaresiz kalmaya başladığı ise bir hakikat. 

Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Dünya Sağlık Örgütü ve kimi siyasi/askerî birlikler günümüz koşullarında eski etki ve becerilerini muhafaza edemedi. Bu yüzden de eğer zamanın ruhunu kavrayarak köklü reformlar yapamazlarsa, hantal yapılar olarak kalmaya mahkûmlar. Söz konusu senaryoda, zamanında kıymet görmüş fakat artık işlevini yitirmiş objelerin sergilendiği müze binalarından farkları kalmaz.

Eski uluslararası düzen ne kadar sağlam temeller üstünde inşa edilmiş olursa olsun günümüz dinamikleriyle örtüşmüyor. Çağımızın getirdiği ve ezberlerimizde bulunmayan yeni sorunlarla karşı karşıyayız. Problemler yeni olduğundan çözüm önerilerinin de yeni olması gerektiği aşikâr. Bu yüzden hem devletler hem de kurumlar/kuruluşlar geçmiş yüzyıllarda biçilmiş gömleklerden sıyrılarak yeni dünya düzenine uyum sağlayabilmeli. Aksi durumda eldeki formüllerle mevcut güçlüklerin üstesinden gelmek pek mümkün görünmüyor. 

Evrensel sorunlara karşı ortak bir akıl ve sağduyu ile yaklaşılması gerektiği kanaatindeyim. Çünkü herhangi bir ülkedeki; salgın hastalığın, terör olayının, savaşın, iç çatışmanın, ekonomik krizin, gıda kıtlığının ve çevre problemlerinin sadece çıktığı yeri ilgilendirmediğinin ayırdına varabilmek beka meselesi hâline geldi.

Bir kelebeğin kanat çırpışının dünyanın başka yerinde fırtına çıkarabileceği unutulmamalı. Birilerinin kibir ve zafer sarhoşluğu ile küçümsediği kelebekler kanat çırpmaya başladı. Bu da fırtınanın yaklaştığının habercisi. Öyleyse zulüm, açlık, saygın bir şekilde var olabilme mücadelesi dünyanın neresinde ortaya çıkarsa çıksın insanlığın ortak kaygısı olmalı. Belki böylece kelebeklerin kanat çırpışından doğan rüzgâr, fırtına değil de bizleri daha ileri ve güzele yaklaştıracak insani değerlerle örülmüş yelkenlerimize güç veren bir enerjiye dönüşür.