R. Bülend KIRMACI'nın 19 Nisan 2024 tarihli yazısı: "Siyaset Sınıfı" Sınıfta Kaldı!

Bizim Cumhuriyet'imizin kuruluş felsefesinde "imtiyazsız, ayrımsız, kaynaşmış bir halk" olduğumuz ilkesi önemli bir yer tutar.

Halkçılık olarak da okunabilecek bu ilke, kadınlara seçilme hakkını dünyaya örnek teşkil edecek şekilde tatbik eden, genel eşit ve tek dereceli seçimlerle demokrasiye geçen bir Ulus'un dayanağı ve yaşam kaynağıdır. 

Karşımıza çıkan tablo ulus-devlet çatısının altında korunan halkçı bir demokrasi ve milliyetçi bir idare biçiminin eşsiz sentezidir.

Bu demek değildir ki o gün bugün toplumda sınıflar yoktur; elbet üretim ilişkileri içinde konumlanan, vergi ve gelir dağılımı ile iktisadi kabiliyetleri beliren sınıflar da vardır; bu da çok doğaldır. 

Modern parlamenter veya başkanlık sistemlerinde toplumlardaki özgül ağırlığı taşımaları açısından, emek veya sermaye öncelikli partiler konuşlanırlar...

Bu doğaldır, bizde de böyledir ve buna sosyolojik tabanda muhafazakar, milliyetçi ya da sosyalist tonajlı ayrımlar da eşlik eder...

Türkiye'de bu sınıfsal bir okumayla erken demokrasi döneminden başlayarak "dini kullanan siyasetten, siyaseti kullanan dini akımlar" hala süregen bir olgudur.

Kategorik olarak siyasetten çok sosyal alanda analiz edilebilecek bu olguyu not edelim.

Bir başka notu da Senato Kurumunun yerine  Anayasa Mahkemesinin daha uzun bir yaşam eğrisini kaydetmesi olarak ekleyelim, ki bu da, siyaset kadar kamu yönetimi açısından bir tercih olarak değerlenmelidir.

Sosyal ve idari açıdan bu gerçekler içinde bulunduğumuz başkanlık sistemine geçişte ne denli etkilidir o ayrı bir konudur, ancak...

Halkçı demokrasimiz halen ayakta ve sınıfsal gerçeklerimiz ise hayattadır.

Fakat beliren asıl tehlike siyasetin adeta sınıflaşma eğimidir! 

Siyaset sınıfı "siyaset esnafı" der gibi, ne kadük güdük bir durum değil mi?

Siyaset son yıllarda "paralı" ve pahalı hale gelmiştir.

Hazine yardımları eşitsizliğin ta kendisidir. 

TBMM' de iş insanı, müteahhit, toprak ağası ağırlığı, kuruluş ve terakki ilke ve emeklerine uygun olmayan bir sınıfsal dağılımı göstermektedir.

Bu tabloya bir de siyaset sınıfından nemalanan gazeteciler, oda başkanları, yerel tüccarlar eklemiş, belediye encümenliği emlakçıların ilgi alanı içine yerleşmiştir.

Nüfusun ve eğitimin ve mesleklerin hakça temsili açısından sınıfta kaldığımız söylenebilir. 

Tüm partilere düşen görev kuruluş felsefemiz ve 21.yüzyıla yaraşır şekilde örgütlenmek ve temsilcilerini çok özenle seçmektir.

Halkçı bir demokrasi, kültürel boyutu da olan topyekun kalkınma ve Ulus-devletimizin çatısının altında toplumun refahı, seçimlerden önce doğru seçimler yapmaya da bağlıdır.