R. Bülend Kırmacı'nın 11 Ocak 2023 tarihli yazısı: Ankara Kriterleri

Yazının başlığını daha önce katıldığım bir TV yayınında dile getirmiştim. Tekrar yazmam konusunda ilhamı Ticari Hayat gazetemizde hafta içinde yayınlanan ve Ankara Kalesi’nde 248 yapının onarım ve yenileme çalışmalarını işleyen bir haberden aldım. Ankara’nın yalnız bizim değil tüm mazlum dünyanın da Başkenti olduğunu düşünürüm. Bu “ayrıcalık” kuşkusuz öz-güven duygusunu da pekiştirmelidir. Kadim devlet kurma geleneğimizle Ankara Kalesi gibi yapıtları yükseltmiş bir uygarlığa sahibiz ve bu uygarlık, Cumhuriyet ile iktisadi ve sosyal organizasyonlar temelinde çağdaş devlet yapısını da inşa etmiştir.

Türkiye’nin DPT, DSİ, GAP, İller Bankası, Kalkınma Bankası gibi kurumları bürokrasi ve devlet yönetme tecrübemize büyük katkılar, topluma da çeşitli kazanımlar sağlamıştır.

Elbette dünyaya “kattığımız” kadar, Dünyanın tecrübelerinden de yararlanmak, insanımıza daha iyi bir yaşam olanağını sunmak temel bir görevdir. Ne var ki, bu etkileşimde bazen kantarın topuzunu kaçırdığımız da olmuştur. Örneğin Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üye olma düşüyle Gümrük Birliği duvarına sabitlenmiş, bu mekanizma bizim açımızdan net hasılada kayıplara yol açmıştır.

Demem o ki, tıpkı “Batılılaşma” değil çağdaş uygarlık asıl hedefse; Avrupa’nın kurumları da bire-bir kopya edilmek için değil, kendi bünyemize en uygun şekilde uyarlanmak ve olumlu yanlarından yararlanmak için gündemde olmalıdır. Bu ekonomiden özgürlüklere, bilimden eğitime hemen her alan için geçerlidir. Böylece “başkalaşmadan” yenileme ve “yabancılaşmadan” ilerlemek olanağına kavuşuruz; her şeyden önce yenileme ve ilerleme konusunda kendi tarihimizden ve özellikle Cumhuriyet kurumlarından güç alırsak, halkımızı kazanarak, halkımızın büyük gücünden yararlanarak, yenileme ve ilerleme yolunda güvenli bir şekilde yürürüz. Kuşkusuz bu büyük bir denge konusudur. Denge içinde olup, adaletle yönetmek ise, siyasetin birincil sorumluluğudur.

Gerçekten yenileme ve ilerleme anlamında çağdaş bir toplum ve modern bir devlet olarak iktisadi ve siyasi konular özel bir ilgi alanı olarak beliriyor… Dünya birbirini izliyor!

Sayısal olan ve olmayan veriler ve girdiler itibariyle devletler ve toplumlar, refah, insani gelişmişlik, kültürel tüketim ve özgürlüklerin pratiği açısında belli ölçümlerle ve çeşitli araştırmalarla sınanıyor ve sıralanıyor... Bizimse “Avrupa öykümüz” biraz uzayınca hemen tüm siyasi parti programlarımıza bir şekilde bu hikaye girdi, dahası kurumlarımızın iç-performansları açısından giderek asal bir değerlendirme matrisini oluşturdu.

Konuyu indirgemeye devam edelim: Ekonomi ve Demokrasi başlıklarında kalalım: Ekonomide Maastricht Kriterleri ile demokraside Kopenhag Kriterleri, bizim de, Avrupa üyesi ve üye adayı ülkelerinde sözlüğüne iyice yerleşti ve bu ölçütler halen zımnen gerliğini koruyor…

Nedir Maastrich kriterleri?

  • Her üyenin yıllık ortalama enflasyon oranı, fiyat artışı en düşük üç üye devletin yıllık enflasyon oranı ortalamasını en fazla 1.5 puan geçebilecektir.
  • Üye devletlerin planlanan, ya da fiili kamu açıklarının gayri safi yurtiçi hasılalarına oranının yüzde 3'ü aşmaması gerekmektedir.

Ne ki, 1993 yılında vaaz edilen bu kriterler bir yana son salgın ortamında Avrupa, yıllardır “tatmadığı” yüksek enflasyonla tanıştı. Kamu açıkları orada da artıyor… Fakat ülkemiz her iki veri açısından da olumsuz anlamda rekorlar kırıyor. Yazımızın konusu enflasyon veya kamu açıkları değil, en azından doğrudan olarak bunlar değil ve Türkiye Avrupa üyesi olsun ya da olmasın, enflasyonla mücadele ve kamu açıklarını disiplin etme açısından önemli bir dikkat sergilemek zorunda… 

Nedir Kopenhag Kriterleri?

Bu kriterler de 1993 yılı sonlarında vaaz edilmiş olup kendisini Avrupa ailesi içinde bulan her ülke için geçerli kriterleri oluşturuyor: Buna göre her ülke;

  • Demokrasiyi,
  • Hukukun üstünlüğünü,
  • İnsan Haklarını,
  • Azınlıklara saygı gösterilmesi ve korunmasını,
  • İşleyen bir piyasa ekonomisinin varlığını istikrarını sağlamış olmalıdır.

Türkiye bu ana başlıklarda arkada kalan yıllarda hem sorunlar yaşadı hem de olumlu anlamda gelişmeler kaydetti… Bir başka bağlamda, Avrupa ailesinin üyesi olsun olmasın Dünya’daki her ülke için geçerli olması gereken ölçütler bunlar…

Şunu ifade etmek istiyorum; toplumu hayat pahalılığının altında ezdirmemek, bütçeyi olabildiğince denk tutmak, işleyen bir demokrasi ve hukuk devleti ilkelerini gözümüz gibi esirgemek, insan haklarına saygıyı korumak ve işleyen bir piyasa ekonomisini (daha doğrusu illa liberal pazar ekonomisini değil ama kurallı kayıtlı bir ekonomiyi) sürdürülür kılmak bizim de, Avrupa’nın da, Latin Amerika’nın da, Asya’nın da velhasıl tüm hükümetlerin ve kamunun ortak bir görevidir…  Zaten bunlar bizim gibi çağdaş ve modern Anayasa iddiasında sahip olan her ülkede altı çizilmiş standartlar ve değerler olsa gerekir…

Ve... ANKARA KRİTERLERİ

Fakat ben bu yazımda yeni bir öneride bulunmak istiyorum.

Gelin Ankara Kriterlerini ortaya koyalım. Kim-bilir belki de Avrupa bizi örnek alır?

Anayasa’mıza yazalım! Yazalım ki, siyasetten siyasete değişmesin bu kriterler...

Sosyal devlet olmanın gereğince, toplumu, özellikle de güçsüz kesimleri kalıcı olarak korumuş olalım… Var mısınız?

  • Asgari ücret tarafsızca belirlenen “açlık sınırının” altında kalamaz.
  • Hiçbir emekli maaşı asgari ücretin altında belirlenemez.
  • Refah payı yıl içinde % 100 olarak dağıtılmak zorundadır.

Ankara Kriterleri daha ziyade ekonomik ağırlıklı oldu, farkındayım… Ancak bizim zaten birincil sorunumuz ekonomidir. Bunlara dilerseniz; örgütlenme özgürlüğü ve basın özgürlüğüne dair pekiştirici maddeler de eklenebilir, fakat elbette onların ölçümü ve değerlendirmesi ekonomik verilere göre biraz daha güç olacaktır…

Nihayet, özgürlükler ile ilgili maddelerde bizim daha çok seçim sisteminde istikrarı güven altına alan ve de siyasi partilerin demokratik, adaylık sürecinin saydam, medyanın yansız işletildiği çerçevelere ihtiyacımız vardır. Kimse, “bunlar Anayasanın konusu olamaz” demesin lütfen. Türkiye gelişen ve gelişme ihtiyacı olan ve gelişirken de, dış karışmacılığın önüne set çekerek, bağımsızlığına özen göstermesi gereken bir ülkedir.