Utku KABAKCI'nın 17 Nisan 2024 tarihli yazısı: Yapay Zekâ Çağında Savaş

Yapay zekâ, tüm alanlarda olduğu gibi askerî faaliyetlerde de giderek ağırlığını hissettiriyor. Hatta yapay zekâ destekli programların öncelikli olarak savaş alanlarında kullanılmak üzere geliştirildiğini, sonrasında iş ve gündelik yaşamlarımıza sirayet ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Yapay zekâ, her ne kadar ordular arasındaki yeni bir mücadele alanı olarak görülüyor olsa da aslında ülkelerin ordularının savunma ve saldırma becerilerini güçlendirmek maksadıyla yapay zekâya yatırım yapmaya başlamaları eskiye dayanıyor. Fakat yine de içinde bulunduğumuz dönemde bu yatırım ve hamlelerin arttığı aşikâr.

Savaşlarda silah kullanımının temel mantığı, düşmanla araya mesafe koyarak mümkün olan en az hasarı alırken en ağır zararı verebilmektir. Savaş alanlarında yapay zekânın kullanılmaya başlanmasıyla birlikte söz konusu mesafe koyabilme sorunu neredeyse tamamen ortadan kalkacak. Silah sistemleri yapay zekâ destekli uygulamalar sayesinde içinde asker olmaksızın görevlerini icra edebilecek. İleri teknoloji ürünü olan silah sistemlerinin yapay zekâ idaresine bırakılması suretiyle askerlerin fiziki olarak savaş sahalarında bulunmasına olan gereksinim azaltılacak.

Bugün için silah sistemlerini yapay zekâ ile entegre etmek amacıyla milyarlarca dolar harcayan ülkelerin başında; Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Çin, Rusya ve İsrail geliyor. Örneğin İsrail'in Gazze’yi hedef alan saldırılarında yapay zekâdan yararlandığına ilişkin haber ve iddialar sıklıkla gündeme gelmeye başladı. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, “Yapay zekâ savaş yürütmek için kullanılmamalı” diyerek İsrail’e tepki gösterdi. Yapay zekânın silah olarak kullanılmasına karşı çıkan Guterres, endüstriyel düzeyde savaş yürütmenin hesap verilebilirliği güçleştirdiğine dikkat çekti. Bu sözler bir anlamda savaşların uluslararası hukuk kurallarının çiğnenerek sürdürülmesine mani olmak misyonu ile kurulmuş olan BM’nin işlevini yitirmeye başladığının bir göstergesi şeklinde de yorumlanabilir. Çünkü uyarılar hem karşılık bulmuyor hem de yeni savaş teknolojilerinin hesap verilebilirliği zorlaştırdığının itirafı niteliğini taşıyor.

Yapay zekâ ile yürütülecek insansız savaş senaryoları; ölümü, açlığı, salgın hastalıkları, sivillerin özellikle de çocukların ve kadınların maruz kalacağı zulmü unutturmamalı. Silah teknolojileri geliştirildikçe çatışma alanlarındaki asker sayısına olan ihtiyaç gerilese de savaşların neticesinde ortaya çıkan yıkımın büyüdüğü ıskalanmamalı. Nükleer silahlar ve yapay zekâ destekli silah sistemleri göz önünde bulundurulduğunda günümüz savaşlarının öncekilere kıyasla çok daha vahim sonuçlar doğurabileceği hesap edilerek hareket edilmeli.

Savaşlarda yapay zekâ vasıtası ile insan haklarının ve uluslararası hukukun çiğnenmesine mani olabilmek için etik tartışmaların her daim yürütülmesi gerekmektedir. Yapay zekânın böyle bir potansiyel barındırdığı uluslararası kamuoyunun vicdanına sunulmalıdır. Ancak bunun geçmiş yüzyıllardan kalan ve etkisini kaybetmeye başlamış kurum ve kuruluşlar üzerinden yapılamayacağı gün yüzüne çıktığından ya yeni yollar aranmalı ya da bu yapılar köklü reformlara zorlanmalıdır.