Elif Aybike DEMİR'in 28 Şubat 2023 tarihli yazısı: Ruhlardaki Enkazları Kaldırmak

Üç haftadan fazla bir süredir ülke olarak içinde olduğumuz şu günlerde el birliği ile birbirimize iyi gelmeye çalıştığımız, kaybettiğimiz canlar dışında diğer kayıplarımızı yerine koyabilmek için çabaladığımız zamanlardan geçiyoruz.

Maddi desteklerin peyderpey yerlerine ulaştırılıp ihtiyaçların gideriliyor olduğuna şahit olmak elbette ki hepimiz adına iç ferahlatan, yüreklere bir nebze de olsa su serpen bir durum. Fakat ne yazık ki son birkaç gündür afet yerlerindeki enkazlarda ailesini, sevdiklerini kaybedenler arasında, sağ kaldıkları için yüreklerindeki enkazdan kurtulamayıp intihar eden insanlarımızın haberlerini görüyoruz. Anlıyoruz ki milletimizin para ile yerine koyulabilecek şeylerin dışında önemli bir ihtiyacı daha var.

Yakın zamanda dinlediğim bir sosyolog ve psikolog uzmanın konuyla ilgili anlattıklarından biraz bahsetmek istiyorum.

“Toplumları toplum yapan; ayrıştıkları yerler değil, birleştikleri yerlerdir” diyen Sosyolog-Psikolog Dr. Serap Duygulu, şu tanımla ‘travma’ kavramını açıklıyor: “İnsanları ruhen yaralayan ve uzun soluklu etkisi bulunan, hayatla olan bağları örseleyen, yaralayan, bazı ileri durumlarda kopartan her türlü olay.”

Toplumun tamamı üzerinde etkili olan bu tarz durumlarda insanlar üç farklı başlıkta gruplandırılıyor. Birincisi, travmayı olay yerinde bizzat fiziksel ve ruhsal olarak tecrübe edenler. İkincisi, kendileri orada olmasalar da yakınlarını, sevdiklerini kaybedenler. Üçüncüsü ise hiçbir kaybı olmasa dahi olayları takip ederek yaşananlara maruz kalanlar. Dr. Serap Duygulu'ya göre bir acıyı, acının esas sahibi kadar hissetmiyor olmak önemlidir. Çünkü aşırı empati, duruma objektif yaklaşabilme yetisine zarar verir. Ben de naçizane, bu gibi zamanlarda, olaylarda başrol olmayan bireylerin mağdur rolüne bürünmekten kendilerini alıkoymaları, asıl ihtiyaç sahipleri için bedenen olduğu kadar zihnen de ayakta kalabilir bir mesafede durumlara yaklaşmaları gerektiği kanaatindeyim.

Bunun başarılabilir olduğunu; haftalardır sahada çocuklar için doğum günü organizasyonları hazırlayan, gezici tiyatrolarla afet yerlerinde dolaşıp oyunlar sergilen, deprem bölgelerinden diğer şehirlere göç eden ailelere ve çocuklara müze gezileri düzenleyen, okullarda aralarına yeni katılan arkadaşlarını zor sorulara ve ayrımcılığa maruz bırakmamaları için çocuklarını durumla ilgili bilgilendiren ve bilinçlendiren insanlarımıza bakıp görebiliriz.

Eğer bu konuda nasıl davranmamız gerektiği hakkında bir yol bulamıyorsak, uzmanlara kulak vermeyi ihmal etmeyelim.

Annemin kullandığı bir söz vardır, “Yağmasa da görülüyor” der. Biz de elimizden bir şey gelmiyorsa bile, hiç değilse dilimizle gönül yapmayı bilelim. En azından “Yapabileceğim bir şey var mı” diye soralım ya da “Öfkeni ve üzüntünü anlıyorum, bunları atlatmak için yanında olduğunu unutma” şeklinde cümleler kurmaktan çekinmeyelim. Hiçbir ruhta enkaz bırakmayana kadar…