Elif Aybike DEMİR'in 30 Mart 2024 tarihli yazısı: “Çıkar İlişkisi” Ayıp mıdır?

Yazıda başlık olarak kendisine yer bulan soruya "Evet, ayıptır" şeklinde cevap veren insanlarla karşılaştığım zaman gerçekten çok şaşırıyorum. Birbirimizle olan ilişkileri, bağları çıkar temeli üzerine inşa etmenin neresi yanlış, bir türlü anlam veremiyorum.

Konuyu en baştan, en basit yerden ele alalım. İnsanın yaşam içerisinde var olduğu andan itibaren en güçlü güdüsü nedir? Hayatta kalmak, var olmaya devam edebilmektir. Yani aslında kişi, hayatının her alanında, her konuda tam da bu sebebe dayanarak kararlar alır, eylemlerde bulunur.

Konunun psikolojik, sosyolojik zeminlerde bilimsel boyutlarını bir kenara bırakıyorum. Yapacağımız şey, "basit düşünmek". Mesela anne-babalarınızın neden çocuk sahibi olduğunu ya da eğer varsa sizin neden evladınız olduğunu hiç düşündünüz mü? Bir çocuk dünyaya getirmek kimileri için kendilerinin yaşlılık zamanlarına yönelik bakım hizmeti yatırımıdır, kimileri için dağılmak üzere olan bir aileyi kurtarma yollarındandır; kimileri çocuğunu ona en büyük prestiji getirecek projesi olarak görür, kimileri ise hayatta herhangi bir alanda, herhangi bir sıfat/vasıf kazanmayı başaramadığı için anne-baba olmayı başarı addeder. Görüldüğü üzere tüm bunlar, birtakım çıkarları karşılamaktadır.

Peki bizler neden iyi çocuklar olmaya çalıştık? Çünkü sevilmemiz, beslenmemiz, bakılmamız, büyütülmemiz, eğitim almamız vs. vs. diye uzayıp gidecek bir ihtiyaçlar listesinin ebeveynlerimiz tarafından karşılanması gerekir ki yaşamaya devam edebilelim.

Sosyalleşmenin, arkadaşlık ilişkilerinin ruh sağlığı üzerinde ne derece önemli olduğunu geçmiş zamanlarda birkaç kez işlemiş, üzerinde durmuştuk. Yeri gelmişken tekrar edelim; sosyal bağlar, bireylerin psikolojik bakımdan iyilik hâline önemli ölçüde katkı sağlar, farklı alanlarda meydana gelen birtakım ihtiyaçların daha kısa zamanda, daha kolay şekilde karşılanmasına olanak tanır.

İkili romantik ilişkilere baktığımızda da yine aynı tablo ile karşılaşırız. İnsanlar yalnızca kara kaşlar, kara gözler (deyim böyle olduğu için bu şekilde kullandım) uğruna birbirlerini seçmez. Elbette iki insanı bir araya getiren şeylerin altında; "Benim için neyi güzelleştirebilir? Benim için neyi kolaylaştırabilir? Beni bugün olduğumdan daha iyi bir noktaya taşıyabilir mi? Düştüğümde elimden tutup kaldırır mı? Hastalandığım zaman benimle ilgilenir mi? Bir erkek/kadın tarafından karşılanmasını beklediğim taleplerimi, ihtiyaçlarımı yerine getirebilir mi? Bana ne öğretebilir" gibi onlarca sorunun olası cevapları yatar. Yani demem o ki bunların hepsi "çıkar".

Örneğin, ben hayatımdaki kimseye hiçbir zaman "İşin düştüğü için beni aradın değil mi" demem. İnsanların yolları ne için kesişir, ne için aile olurlar, arkadaş olurlar, tanış olurlar? E işte bir işi düşünce yardım isteyebileceği birileri olsun diye.

İş yerlerimiz mesela... Bence her iş yeri, bir grup çalışmasını temsil eder. Aynı yerde mesai paylaşan kişilerin kendi üzerine düşen görevi en doğru biçimde yapması, diğer çalışanların işini kolaylaştırmaz mı? Böylece herkes işinde daha az yorulur, daha stressiz bir mesai geçirir. Yorgun olmayan, stressiz insanlar, evlerine döndüklerinde de günün hıncını, acısını güzel ailelerinden çıkartmaz, onlara ayıracak enerjileri, tahammülleri olur (yani işte sağlıklı aileler, sağlıklı toplum). Rayında ilerleyen bir iş, aynı zamanda işveren için de olumlu bir tablodur. Ortaya çıkan sonuçtan memnun olan işveren, çalışanı da memnun eder. Hem zaten insanlar ne için çalışır ki? (Günümüz şartlarını, olması gerektiği düzeydeymiş gibi varsayarak) Çalışıp para kazanmaktaki amaç; temel ihtiyaçları karşılayabilmek, hobiler için ekonomik özgürlüğe sahip olmak, kendimizle beraber başkalarına da el uzatabilmek değil midir?

Hazır düğün sezonu da yaklaşıyorken sebebini yeni öğrendiğim bir durumdan bahsedeyim. İnsanların düğünlerde gelin ve damada altın takmalarının nedeni; o hediye ettikleri altınları aslında hediye değil, ileriye dönük bir yatırım şekli olarak görmeleriymiş. (Eminim bazıları bu düşünceyi kınayacaktır ama yapacak bir şey yok, toplumun büyük kesiminde kabul görüyor.)

Bir de sevdiğimiz birinin ölmesi meselesi var. Birini kaybettiğimizde neden ağlarız? Çünkü hayata veda eden o kişinin bizim yaşamımızda karşılık geldiği yerleri dolduracak, bizim için yaptıklarını yapacak biri kalmamıştır. Biz artık sevdiğimiz o insandan mahrum bir hayat sürmek mecburiyetindeyizdir.

İbadet konusuna da değinmek istiyorum. Neden ibadet edilir? Kişinin doğru olduğunu kabul ettiği inanç sistemindeki gereklilikleri yerine getirmesindeki motivasyon nedir? Çünkü tarafınca yaratıldığına, kendisine nimetler bahşedildiğine inanılan kudretin rızası kazanılmak istenir. Yaratıcının rızasını kazanmak, en basit ifade ile cehennemden kurtulup cennetin güzelliklerine kavuşmayı sağlar.

Uzun lafın kısası; her bağ, her karar, her eylem en az bir tane çıkar üzerine kurulur. Bunun normalleştirildiği, esas ayıpların görmezden gelinmediği günler diliyorum.