Utku KABAKCI'nın 3 Nisan 2023 tarihli yazısı: Lütuf mu? Lanet mi?

“Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden,
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağluplar, mahzunlar...” – Ahmet Muhip Dıranas

Ne garip şey bellek. Dilimizin ucuna kadar gelip bir türlü söyleyemediğimiz isimleri, tarihleri, mekânları zihnimizi ne kadar zorlarsak zorlayalım dile getirememenin yarattığı rahatsızlık ve başkaları söylediğinde hissettiğimiz rahatlama hepimizin deneyimlediği durumlardandır.

Yaşayıp gitmekten üstünde durup düşünmeye fazla zamanımızın kalmadığı kardeş iki kavram: unutmak ve hatırlamak. Bize kimi zaman nimet kimi zaman ise külfet olan yoldaşlarımız.

Yıllar önce gittiğimiz şehirde yediğimiz yemeğin tadı hâlen damağımızda durmasına rağmen o yemeğin menüsünde yer aldığı lokantanın nerede olduğunu bulmak zor gelebilir bazen. Her gün açıp kapadığımız iş yerindeki bilgisayarımızın şifresi, aklımıza gelmeyebilir izin dönüşü. Vefat eden yakınlarımızın yüz hatları silinebilir yıllar içinde aklımızdan fotoğraflar olmasa. Yükseklikten, köpeklerden, kapalı alanlardan, kalabalıklardan korkabilir ama nedenini bilemeyebiliriz.

Annemizle tutuştuğumuz hararetli bir tartışmada örneğin, kendimizi suçlamakta haksız ya da kendimizi haklı sanmakla suçlu olduğumuzu fark ediveririz belki. Belki de bir anısını bize daha evvel anlatmış birinin aradan biraz zaman geçtikten sonra aynı anıyı detaylarını değiştirerek tekrar anlatmakta olduğunun ayırdına varırız sohbet esnasında.

Bu neden böyledir? İnsan olmanın nedeni midir yoksa sonucu mu? İnanın bilmiyorum. Girdiğimiz imtihanlarda daha dün akşam çalışırken okumuş olduğumuz paragrafın sınav esnasında bu kadar bulanıklaşması hiç işimize gelmez evet ama kötü bir günü, olumsuz bir duyguyu unutmuş olmak ziyadesiyle faydalı değil midir ruh sağlığımızın korunması açısından?

Neleri unutup neleri hatırlayacağımıza karar verebilmek elimizde midir? Elimizde olsa hangi kriterlere göre yapardık seçimlerimizi? Kullanışsız bulduğumuz bir bilgiyi silsek ne malum ileride işimize yaramayacağı? Acı dolu bir hatıradan kurtulmaya kalksak, bugün olduğumuz kişinin takdir edilen özelliklerinden birinin o hatıraya dayalı olmadığından emin olabilir miyiz?

Şüphesiz değişir dünya görüşümüz, değer yargılarımız, kişiliğimiz, damak zevkimiz, alışkanlıklarımız yaşımız ilerledikçe lakin bizi biz yapan, benliğimizi tanımlayan, kimliğimizi oluşturan tüm öğelerin hatırlamak ve unutmakla bir bağlantısı yok mu sizce de?

Distopik bilimkurgu türü film senaryolarında olduğu gibi anıları istenildiği gibi değiştirmeyi mümkün kılan bir teknolojik cihaz geliştirilse çözülür müydü tüm sorunlarımız? Geriye bizden bir şey kalmaz mıydı yoksa? Ya da önemi olur muydu yeniden inşa edilerek yok edilişimizin hatırlayacak kimse olmadığında? Kurtuluş mu olurdu felaket mi? Karmaşık bir konu benim için bu; değil bir makalede bir ömür boyunca çözülemeyecek cinsten. O yüzden müsaadenizle sonlandıracağım yazıyı.

Ama bitirmeden önce şunu söyleyebilirim ki; istisnai bir icraata imza atmadığımız takdirde, bu dünyadan göçüp gittikten bir süre sonra hatırlanmayacak oluşumuz, başka insanları memnun etmek için çırpınışlarımızı beyhude kılıyor gibi. Ne dersiniz?