Elif Aybike DEMİR'in 13 Şubat 2024 tarihli yazısı: Gittikçe Kaybolan Değerlerimizden: Terbiye ve Edep

"Terbiye" kavramı, "etmek" fiili ile kullanıldığında; "ilim öğretmek, ahlak öğretmek, ceza vermek, besleyip büyütmek" gibi anlamları içerisinde barındırmaktadır. Nerede, nasıl davranması gerektiğini bilen (ve öyle davran), ilimli, ahlaklı kimseler de "terbiyeli" olarak nitelendirilmektedir.

"Edep" ise bir toplumun zamanla var ettiği törelere, normlara uygun hareket etmek; utanma, çekinme, sıkılma duyguları taşımak, incelik göstermek gibi biçimlerde görünür olur.

Çocukluk çağlarımdan bugüne dek gerek aile bireylerimden gerek içinde bulunduğum toplumda herhangi bir zaman diliminde, herhangi bir ortamda ve herhangi bir sebepten dolayı işitmemek, kendimi o hakaretlere maruz bırakmamak adına en çok çaba gösterdiğim aşağılama sözcükleri daima "terbiyesiz" ve "edepsiz" kelimeleri olmuştur. Belki şu an bunu söylediğim (yazdığım) için birtakım insanlar tarafından "ukala" olarak adlandırılacağım fakat yine de ne mutlu bana ki insanı yerin dibine en çok soktuğunu düşündüğüm bu iki utanç verici kelimeyi gerçekten de şu yaşıma kadar -en azından yüzüme karşı- hiç duymadım.

Dilimizde yer edinmiş olan hakaretleri ve küfürleri gözden geçirdiğimde, hemen hemen hepsinin, o sözcükleri sarf eden kişinin kendi problemleri ile alakalı olduğunu düşünürüm. Lakin terbiyesiz ve/veya edepsiz olmakla itham edilmek, direkt sizin şahsınızla olduğu gibi en az bir o kadar da sizi yetiştiren, size terbiye veren, size edepli olmayı öğreten (öyle birilerinin olduğunu varsayarak) kişilerle de ilgilidir.

Her ne kadar duymaktan imtina ettiğim gibi mümkün mertebe etrafımda bulunmamalarına da özen gösterdiğim bu sıfatlarla nitelendirilebilecek insanları kendi küçük dünyamdan uzak tutmayı başarsam da çok yazık ki toplumumuzdan temizleyemiyoruz.

Örneğin; bir taksi şoförüne önce küfredip sonra da "Senin gibileri arkadan vursunlar" diye bir cümleyi söyleyebilmeyi kendine hak görüp cüret gösterenler veya sokakta/toplu taşımada bir kadının başındaki örtüye ya da genç bir hanımın şortuna saldıracak cesareti bulanlar yahut çocuğunu taşıyamayacağı için bir araçta iki kişilik ücret ödeyerek evladını da yanına oturtup güvende tutmaya çalışan hamile bir kadına "Çocuğu kaldır, oraya ben oturacağım yoksa üzerine kusarım" şeklinde tüm çirkinliğini sergileyenler acaba tam olarak ne zaman ve ne şekilde içimizden eksilir? Böyleleri ile karşılaşmamak için ne gibi bir yönteme (ki aslında bunun eğitim olduğuna eminim ama bazen birileri için iş işten geçmiş oluyor) başvurmalıyız?

Ne demişti Nazım Hikmet Ran? "Alt tarafı bir çiçek koklayıp bir hayvan sahiplenip birkaç insan tanıyıp sevip gidecektik bu dünyadan. Nasıl kötü bir zamana denk geldi ömrümüz. Vicdansızların, sapıkların, katillerin, nefretin, cehaletin ortasına düştük!"