Elektronik Yüksek Mühendisi, TÜSİAV İstanbul İl Koordinatörü ve Ticari Hayat Gazetesi yazarı Begüm Öncü’nün bu haftaki konuğu, İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Muhlis Cem Ar. oldu. Öncü, röportajda kronik sağlık problemlerine çözüm önerilerini sordu.

Begüm Öncü (B.Ö.): Bu haftaki konuğum, ülkemizin başarılı doktorlarından kıymetli akademisyen, yurt içinde ve yurt dışında birçok başarılı çalışmalara liderlik etmekte olan İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Muhlis Cem Ar.

Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, “Günümüzde özellikle Türkiye’de itibarını yitirmiş bir meslek gibi görünse de tıp bence hâlâ en kutsal meslek dallarından biri. İnsan hayatını okumanın, anlamanın, araştırmanın verdiği bilimsel hazzın çok ötesinde, doğumla yeni başlayan bir hayata tanıklık etmek, ölmek üzere olan bir kişinin hayatını kurtarmak, insanların yaşam hikâyelerinin bir parçası olmak her meslekte karşılaşacağınız anlardan değildir“ dedi.

Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, “İnsanı sevmeyen, hekim olamaz. Eğer gerçekten her koşulda insanları sevebileceğinizi düşünüyorsanız, çoğu kez ailenizden, sevdiklerinizden çalacağınız zamanı hastalarınıza ayırmanız gerektiğini kabullenebiliyorsanız, her türlü koşulda sızlanmadan işinizi her şeyin üstünde tutabileceğinize inanıyorsanız hekim olun“ şeklinde konuştu.

B.Ö.: Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, aynı zamanda çok sevgili rahmetli babaannemin yeğeni, ailemizin gurur kaynağı. Zaman ayırıp bu röportajı kabul ettiği için kendisine çok teşekkür ederim.

Kıymetli hocam, siz mesleğine bağlı, çalışmalarıyla tıp alanına önemli katkılar sağlamış, akademik çalışmalarına hâlen devam eden ve birçok öğrenci yetiştiren bir doktorsunuz. Tüm bilginizi, tecrübelerinizi öğrencilerinize aktararak bu değerli bilgilerin gelecek nesillere iletilmesine vesile oluyorsunuz. Bu nedenle size minnet duyuyorum ve başarılarınızın devamını diliyorum. 

Röportajımıza başlarken sizi biraz tanıyabilir miyiz? Mesleki ve akademik kariyerinizden bahsedebilir misiniz? 

Muhlis Cem Ar (M.C.A.): 1993 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesiinden mezun olduktan sonra aynı yıl Cerrahpaşa’da iç hastalıkları uzmanlığına başladım ve 1998’de tamamladım. Askerlik sonrası yeniden Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı’na uzman olarak döndüm, Hematoloji Bilim Dalı’nda çalışmaya başladım. Bu esnada eş zamanlı olarak İstanbul Üniversitesi Aziz Sancar Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsünde immunoloji doktorası yaparak 2005 yılında tamamladım. 2010 yılında yan dal eğitimimi bitirip hematolog oldum. 2010 yılında doçent, 2017 yılında profesör unvanlarını aldım. Hâlen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD Hematoloji Bilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım. Özellikle kanama ve pıhtılaşma bozuklukları, bağışıklık sistemi bozuklukları ile ilgileniyorum. Bunun dışında tıp eğitimi ilgimi çeken alanlardan biri. Bu konuda Avrupa Hematoloji Derneği bünyesinde hematologların çevrim içi eğitimi konusunda aktif olarak çalışıyorum. 2021 yılından beri başkanlığını büyük bir onurla yürüttüğüm Türk Hematoloji Derneği şemsiyesi altında etkin eğitim ve araştırma faaliyetlerinin gerçekleştrilmesi konusunda arkadaşlarımla birlikte çaba sarfediyorum.

B.Ö.: Değerli hocam, iç hastalıkları uzmanı olarak en sık karşılaştığınız sağlık sorunları neler? 

M.C.A.: İç hastalıkları uzmanı olmama karşın üzerine aldığım hematoloji eğitimi nedeniyle ön planda kan hastalıkları ile ilgili hastalar görüyorum. İç hastalıklarının diğer konuları ister istemez günlük rutinim içinde çok az bir yer kaplıyor. Bir hematolog olarak kan ve lenf kanserleri, kanama bozukluklları ve kansızlık (anemi) en sık karşılaştığım sağlık sorunları. Bu konular Cerrahpaşa Hematoloji Bilim Dalı’nda verilen sağlık hizmetinin temelini oluşturuyor. Artan bilgi, gelişen teknoloji ve değişen tedavi yöntemleri ister istemez biz hematologlar arasında da alt branşlar oluşmasına zemin hazırlıyor. Bu bağlamda Cerrahpaşa Hematoloji Polikliniği’nde hastalık temelli bir ayrıma giderek belirli günlerde belli hastalıkların tedavi ve izlemlerinin yapılmasını sağladık. Bu sayede hematolojideki öğretim üyelerinin  hastalık temelinde uzmanlaşması mümkün oldu. 

B.Ö.: Kronik sağlık problemleri halk arasında oldukça yaygın, bir uzman olarak bu durumun nedenini nasıl değerlendirirsiniz, nelere dikkat emeliyiz?

M.C.A.: Bence kronik sağlık problemlerinin temelinde, sağlıksız yaşam koşulları (hava kirliliği, hazır gıdalar, hareketsiz yaşam) ve şehir hayatının hepimiz üzerinde yarattığı stres yatıyor. Özellikle Kovid-19 pandemisi ile artan evden çalışma ve çevrim içi çalışma seçenekleri durumu daha da kötüleştirdi. Çalışma saatleri değişti. Birçok alanda günün her saati çalışılır durumu söz konusu. Stresin yanında hareketsizliği artıran, beslenme alışkanlıklarını değiştiren yeni bir düzen içindeyiz. Benzer şekilde her türlü alışverişin çevrim içi yapılır olması da insanların evde veya iş yerinde kapalı kalma süresini, olasılığını artırdı. Tüm bunların obezite, diyabet, hipertansiyon ve kalp/dolaşım bozuklukları üzerine etkilerini önümüzdeki yıllar içinde görmeye başlayacağımızdan endişe ediyorum. Burada yapılacak en doğru iş, dengeli ve düzenli beslenerek hazır gıdalardan uzak durmak, mümkün olduğu kadar taze gıda, meyve-sebze tüketebilmek, sigara ve benzeri (elektronik sigara) haz vericileri kullanmamak, açık havada hareket etmek, yürümek, mümkünse spor yapmak ve düzenli bir uyku. Ayrıca iş yaşamınızla kendinize ve alienize ayırdığınız zamanın sınırlarını iyi koyabilmek de önemli. Sosyalleşmeyi ihmal etmemek lazım. 

B.Ö: Peki hocam bağışıklık sistemimizi güçlü tutmak için neler önerirsiniz?

M.C.A.: Düzenli ve dengeli beslenmek, kilo almamak ve hareket etmek en önemli önerilerim olur. Bağışıklık sistemi yetersizliği olmayan durumlarda ek olarak alacağınız takviye veya koruyucuların bir etkisi olduğuna inanmıyorum. O nedenle bilinen bir sağlık sorunu nedeniyle hekimin önerdiği ilaç veya takviyeler dışında kullanılacak ticari ürünlerin bir faydası olduğunu düşünmüyorum.

B.Ö.: Değerli hocam, merak ettiğim bir diğer konu da pıhtı oluşumuna bağlı sağlık sorunları. Özellikle Kovid-19 sonrası insanlarda pıhtı olusumunun arttığını ve buna bağlı olarak bircok sağlık sorunlarının da yasandığını gözlemliyoruz. Pıhtı olusumunu engellemek ya da olası bir sorunu önceden farketmek için neler yapabiliriz? 

M.C.A.: Kovid-19’da gözlemlenen artmış pıhtılaşma eğiliminin, koronavirüsün pıhtılaşma mekanizmasını etkinleştirmesinden kaynaklandığını söylemek durumundayım. Ancak yine pandeminin ilk dönemlerinde gördüğümüz ağır tablolar nedeniyle ortaya çıkan uzun süreli hareketsizlik de (hastane yatışları vb.) pıhtı oluşumuna zemin hazırlamaktadır. Her virüs pıhtılaşmaya/damar tıkanıklığına neden olmaz, o nedenle her viral enfeksiyonda (soğuk algınlığı, grip veya döküntülü hastalıklar gibi) pıhtılaşma olacak endişesine kapılmamak gerekir. Damar tıkanıklığı için risk faktörleri yine benzer şekilde; sigara, diyabet, obezite (aşırı kilolu olma durumu) ve tabii hareketsizlik olarak sayılabilir. Yaşam tarzı değişiklikleri, damar tıkanıklığının gelişmesini önlemede en etkin yöntemdir. 

SGK'nin Geri Ödeme Listesine Yeni İlaçlar Eklendi SGK'nin Geri Ödeme Listesine Yeni İlaçlar Eklendi

B.Ö.: Günümüzde yapay zekâ teknolojileri aktif olarak birçok alanda kullanılmakta. Tıp alanında da oldukça tercih edilen bir teknoloji hâline geldi. Hastalıkların tanı ve tedavisi noktasında yapay zekâ uygulamalarının kullanılması hakkında ne düşünüyorsunuz?

M.C.A.: Söz konusu uygulamalar Batı dünyasında daha sık olmakla birlikte ülkemizde de kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle bazı hastalıklarda veya klinik tablolarda kullanılan karar destek sistemleri, hastalara erken tanı konmasına ve hastaların standart bir şekilde izlenip tedavi edilmesine olanak tanımaktadır. Benzer şekilde yapay zekâ temelli uygulamalar, görüntüleme yöntemlerinin daha hassas okunmasına yardımcı olmaktadır. Bu teknoloji sayesinde kaybedilmiş bazı vücut fonksiyonlarının yerine konması ve sakatlıkların giderilmesi mümkün olabilmektedir. Bu durum; felç geçiren, kazalar sonrası veya doğumsal uzuv kaybı olan, görme/işitme gibi duyu kaybı bulunan hastalara umut olmaktadır.

B.Ö.: Siz birçok öğrenci yetiştirmiş ve yetiştirmekte olan bir doktorsunuz. İleride bu mesleği tercih etmek isteyen gençlerimize hangi tavsiyelerde bulunursunuz?

M.C.A.: Günümüzde özellikle Türkiye’de itibarını yitirmiş bir meslek gibi görünse de tıp bence hâlâ en kutsal meslek dallarından biri. İnsan hayatını okumanın, anlamanın, araştırmanın verdiği bilimsel hazzın çok ötesinde, doğumla yeni başlayan bir hayata tanıklık etmek, ölmek üzere olan bir kişinin hayatını kurtarmak, insanların yaşam hikâyelerinin bir parçası olmak her meslekte karşılaşacağınız anlardan değildir. O nedenle insanı sevmelisiniz. İnsanı sevmeyen, hekim olamaz. Eğer gerçekten her koşulda insanları sevebileceğinizi düşünüyorsanız, çoğu kez ailenizden, sevdiklerinizden çalacağınız zamanı hastalarınıza ayırmanız gerektiğini kabullenebiliyorsanız, her türlü koşulda sızlanmadan işinizi her şeyin üstünde tutabileceğinize inanıyorsanız hekim olun diyorum. Çünkü uğraşacağınız para değil, kâğıt, kalem değil, film değil, dizi değil. Uğraşacağınız, insan ve insan hayatı. Bu sorumluluğu bilip kabul edenler, severek bu işi yapmak isteyenler için bundan daha fazla mutluluk veren bir meslek bulmak güçtür. 

B.Ö.: Kıymetli hocam, ben Türk Sanayici ve İş Adamları Vakfında (TÜSİAV) İstanbul İl Koordinatörü olarak görev yapmaktayım. Vakıf adına yaptığım tüm çalışmalar, gönüllülük esasına dayanıyor. Özellikle tıp, bilim ve teknoloji alanlarında sizin gibi kıymetli bilim insanlarının fikirlerini kamuoyuyla paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. Sivil toplum kuruluşları hakkındaki fikirlerinizi de sormak istiyorum. Ülkemizdeki sivil toplum kuruluşları ve çalışmaları ile ilgili görüşlerinizi öğrenebilir miyim? 

M.C.A.: Çok güzel örnekler var. Özellikle deprem felaketi sonrası sivil toplum kuruluşlarının organizasyonları devlete örnek teşkil edecek şekildeydi. Bugün birçok konuda gerek farkındalık sağlamak olsun, gerek devletin el atamadığı, bütçe veya yetişmiş güç sağlayamadığı konularda öncülük ederek verdiği destekler olsun sivil toplum kuruluşları hayatımızın vazgeçilmez bir parçası. Daha çok işin içinde olmalılar, daha çok katkı sağlamalılar. Bu yolu açacak kanuni düzenlemeler ve kolaylaştırıcı çalışmalar yapılmalı diye düşünüyorum.

B.Ö.: Hocam, çok kıymetli bilgiler paylaştınız, sonsuz teşekkür ederim. Röportajımızın sonunda neler soylemek istersiniz?

M.C.A.: Davetinizden çok mutlu oldum. Herkese sağlıklı günler diliyorum. 100 yıllık Cumhuriyet‘imizin her açıdan muasır medeniyetler seviyesine geldiği günleri görelim istiyorum. Bu vesile ile atamızı saygıyla anıyorum. Sizler gibi aydınlık yüzlü gençlere güvenle teslim edeceğimiz yarınlarımız olsun diyorum. Ben de sana çok teşekkür ederim Begüm.

Kaynak: Haber Merkezi