Betül Gökçe AKGÖL'ün 29 Mart 2024 tarihli yazısı: Ah Totoro, Üzümlü Kekim!

Bugün burada hiç anlatmadığım bir şeyi anlatmak istiyorum. Ev arkadaşım Totoro’yu. Totoro deyince hemen aklınıza gelen şeyi tahmin ettim bile. Evet, Miyazaki’nin Yan Komşum Totoro’su.

Belki önce Totoro ile nasıl tanıştığımı anlatmalıyım. Bundan hemen hemen bir yıl önce bir kedi sahiplenmeye karar vermiştim. Kedileri hep çok seviyordum ama sahiplenmek başka bir mevzu, büyük sorumluluk. Kedisi olan arkadaşlarıma hep özeniyordum, bir taraftan da cesaret edemiyordum. Kesin karar verdiğimde, karşıma tam da bir ilan çıkmıştı. Konya Barınağı cehenneminden hayvanseverlerin çıkardığı kediler tedavi sürecindeydi ve tedavileri bittiğinde kalıcı yuva arayacaklardı. Hepsi travmalı ama bir o kadar da sevgi dolu kedilerdi. Önce başka bir kedi için konuşmuştuk fakat bize Totoro geldi. Gerçekten insan kedisini değil, kedi sahibini seçiyormuş…

Totoro yaklaşık bir hafta sonra sabah bize geldi. Evde tabii ki bir bayram havası. O gelmeden her şeyi teker teker düşünülmüş, hazırlanmış. Kutusundan çıktığı an belki ilk göz göze geldiğimiz an. Göbeği bembeyaz, sırtı tekir, patileri yarı beyaz yarı tekir alacalı ve benli bir pembe burun bana bakıyordu. Barınaktan geldiği ve orada neler yaşadığını az çok tahmin ettiğimiz için başımıza geleceklerin farkındaydık. Tedirgin tedirgin küçücük patileriyle bütün evi dolaştı ve herkesi bir kere patiledi. Ama olsun, artık resmen ev arkadaşı olmuştuk.

İlk geldiği günler korkak, gergin, ürkek bir kedi olsa da benimle aynı yatakta yatmayı isteyecek kadar da sevgi doluydu Totoro. Totoro ile anladım ki anladım ki hayvanlar özellikle de ‘nankör’ denilen kediler kendilerine gösterilen sevgiyi hissediyor ve buna karşılık veriyordu.

Kediler düşünüldüğü gibi bir iki mıncıklayıp, mama verip, köşeye atacağımız varlıklar değil. Bunu bizzat yaşayarak gördüm.  Bu canlı sizin ev arkadaşınız ve yaşamınızın ortağı haline geliyor. Yatağımın bir kısmını (bazen bana bile yer kalmayabiliyor), evin tamamını onunla paylaşıyorum.

Totoro dışarıyı izlemeyi çok sevdiği için mutlaka her gün yaz kış demeden cam açılır, sabah 5.30-06.00 arasında uyanır ve yanıma zıplar, sevilmek ister. Beni uyandırmayı başardıktan sonra kendini biraz sevdirir. Minik, benli ıslak burnuyla beni koklar. Sonra sadece benim koyduğum yoğurdu küçücük ağzıyla hüpletir. Eğer canı oyun oynamak istiyorsa en sevdiği oyuncağı kirpisini getirir. İşte o an en sevdiği oyun başlar, kirpi yakalamaca. Her yaş mamayı yemez ama en sevdiği yaş mamasının paketini bile tanır. Ben ders çalışırken mutlaka bir iki kere çalışma masama çıkar, biraz bakınır geri iner ve en sevdiği battaniyesinde uykusuna dalar. İlgi hep onda olsun ister ama eğer hastaysam, bir yerim ağrıyorsa bütün gece yanımda yatar ve hiç sesini çıkarmaz. Eğer cam açıksa ve beni dışarıda gördüyse hemen kapıya koşar. Her seslendiğimde bana cevap verir, benimle konuşur. Müzik dinlemeyi ve benimle bir şeyler izlemeyi çok sever.

Şimdi her sabah işe gitmek için evden çıktığımda masum gözleriyle gitme der gibi bakar, aklım onda kalır ama bi’ yaş mamayla gönlünü alırım…

Dostum, bir sırdaşım ve ailem olduğun için teşekkür ederim Totorocuğum, iyi ki varsın!