Burak BALCI'nın 24 Mart 2024 tarihli yazısı: Modern Çağın Hastalığı: Kaliforniya Sendromu

Modern toplumun önemli bir sorunu olan Kaliforniya Sendromu, bireyleri diğer insanlar hakkında duyarsızlaştırarak ‘başkasının sıkıntısı beni ilgilendirmez’ düşüncesiyle donatıyor.

Amerika Birleşik Devletleri'nin en kalabalık eyaleti olan Kaliforniya, altın keşfiyle ekonomik bir güç haline gelirken aynı zamanda bu sendromun da merkezi oldu.

Bu sendromun en belirgin özellikleri, eğlence, maddi kazanç ve tüketimin yaşam felsefesi haline gelmesi… İnsanlar, tüketirken ve eğlenirken yaşadıkları yorgunluğu, daha fazla tüketerek ve eğlenerek gidermeye çalışıyor. Ancak bu süreç, daha fazla tüketim ve israf ile sonuçlanıyor, insanların ruhlarında derin yaralar açıyor.

Bu sendromu yaşayanlar, başkalarının sıkıntılarına kayıtsızlıkla yaklaşırken, narsistik eğilimler ve değer yargılarında bozulma başgösteriyor. Başarıları varsa etraflarında sahte dostlar buluyor, kaybettiklerinde yalnız kalıyorlar. Bu sendrom, maalesef Türkiye'nin büyük şehirlerinde de görülmeye başlandı. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan'a göre, bu rahatsızlık lüks semtlerde giderek yaygınlaşıyor.

Kaliforniya Sendromu, depresyonun artmasında önemli bir rol etken... Özellikle sonraki kuşaklar, erken yaşta para, cinsellik ve uyuşturucuyla tanışıp ruhsal gelişimlerini tamamlayamadan olgunlaşma sorunu yaşıyor. Kaliforniya sendromu, sürekli tüketen, kendisini düşünen ve toplumsal sorumlulukları göz ardı eden bir anlayışı teşvik ederek toplumu derinden tehdit ediyor.

Bu sendrom, aile hayatını da etkiliyor; insanlar soyut hedefler yerine bedensel zevkleri önemsiyor ve aile ilişkilerini ihmal ediyor. Sahte dostluklarla dolu bir yaşam sürerken, gerçek dostlukların kaybolmasıyla yalnızlık daha da artıyor, mutsuzluk derinleşiyor.

Uzmanlar, bu döngüyü kırmanın en önemli yolunun diğer insanların yaşamlarını önemsemek ve toplumsal hedeflere daha fazla ilgi duymaktan geçtiğini belirtiyor. Bir nevi ‘benmerkezci düşünce tarzından kurtulmak’ bu sendromu atlatmanın yegâne yolu olabilir. Aksi takdirde, maddi zenginliklerin ve bedensel hazların sıkıştırdığı hayat, zamanla anlamsız hale gelip bizleri esir alabilir.