Aybala Almina Melek'in 10 Ocak 2023 tarihli yazısı: Atatürk ve Basın

Basın, demokratik ülkelerde yasama, yürütme, yargıdan sonra dördüncü kuvvet hâline gelmiştir. Basının; haber verme, denetleme, eleştiri, kamuoyunu açıklama ve oluşturma gibi kamu görevleri vardır. Basının bu kamu görevlerini yerine getirebilmesi için haber, fikir, düşünce ve kanaatleri toplayabilmek, bunları yorumlayıp eleştirebilmek ve serbestçe basıp dağıtabilmek haklarına sahip olması gerekir.

Atatürk, harp okulunun son sınıfında okurken bir arkadaşıyla birlikte el yazması bir gazete çıkartırlar. Bu dönem Mustafa Kemal’in politik düşüncelerinin şekillenmeye başladığı dönemdir. Atatürk, mütareke döneminde basınla daha fazla ilgilenmiştir. Osmanlı Hürriyetperver Avam Fırkasının yayın organı olan Minber gazetesine maddi destek sağlamış, gazetenin çıkmasını kendisi istemiştir. Minber’in çıkartılmasının sebebi İttihatçılara basın vasıtasıyla yapılan saldırılara karşı koymak ve İktidardaki İzzet Paşa hükûmetine karşı yapılan saldırılar konusunda milleti haberdar etmektir. Minber, bir haber gazetesinden daha çok fikir ve yorum gazetesidir. Tevfik Paşa’nın isteği ile padişah Vahdettin tarafından Meclis feshedilecek ve Minber’in 50 günlük yayın hayatı sona erecektir. Bu gazete Mustafa Kemal’in basında ilk ciddi tecrübesidir.

Millî Mücadele’nin amacının halka anlatılması ihtiyacı sonucu İrade-i Milliye gazetesi çıkartılmıştır. 14 Eylül 1919’da yayımlanmaya başlanan gazetenin ismi Atatürk tarafından konulmuştur. Gazeteyi yönlendiren ve yayın politikasını çizen de Atatürk’tür. Gazetedeki yazılar Mustafa Kemal’in bilgisi ve denetimi altında yayınlanmıştır. Haberlerin daha iyi duyulması için bir ajansa ihtiyaç duyulmuş ve bu doğrultuda 6 Nisan 1920’de Anadolu Ajansı kurulmuştur. Diğer basın organları gibi Anadolu Ajansı da Milli Mücadele’nin gayesini içeride ve dışarıda anlatma görevini üstlenmiştir. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin açılması ile İstanbul basını ve haberleşmeye sansür uygulanmış, Anadolu için tek haber kaynağı Ankara olmuştur.

1924 yılı sonbaharı siyasi zemin olarak çok hareketlidir. Basında fırkalaşmaya doğru bir yönelim olur. İstanbul basını çoğunlukla yeni fırkayı yani Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını destekler. Bu durum Mustafa Kemal ve hükûmet tarafından hoş karşılanmaz. Basına karşı sert tedbirler uygulamak istemeyen Mustafa Kemal, bu dönemde de basınla diyaloğu kopartmamıştır. 1925 yılında çıkan Şeyh Sait İsyanı, iktidarın radikal tarafına istediği fırsatı vermiştir ve birçok önde gelen gazeteci, İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmış, gazeteleri kapatılmıştır. Kapatılmayan 6 gazete ise siyasi haber yapamadığı için tirajları düşmüştür. Yargılanan gazeteciler Atatürk ile iletişime geçmek istemiş ve bu doğrultuda Atatürk’e telgraf çekerek affedilmelerini istemişlerdir. Mustafa Kemal’in isteği üzerine İsyan Bölgesi İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan gazeteciler beraat etmişlerdir. Ancak kapatılan gazetelerinin yeniden yayımlanmasına izin verilmemiştir. 1925 yılında muhalif basının kapatılmasından sonra 1926’daki İzmir Suikastı girişimi ile meclisteki muhalefet de susturulacak ve tek partili yönetime geçilecektir. 1927 yılından itibaren tek partili yönetim sisteminden dolayı basında siyasi haberlerin oranı gittikçe düşmüştür. Mecliste kabul edilen 1931 tarihli Basın Kanunu ile hükûmet, gazete kapatma yetkisine sahip olmuştur. Atatürk, basının önemini kavramış bir kişidir. Basının, devletin ve rejimin prensiplerine bağlı aynı zaman da kamuoyunu oluşturan ve açıklayan bir kurum olmasını istemiştir.