Mert Can Duman'ın 22 Şubat 2023 tarihli yazısı: Tren

Ülkemizin bir kısmı bedenen, kalan kısmı ise zihnen bir enkazın altında. Toplum olarak iyileşmesi, normalleşmesi zor bir sürecin tam ortasındayız. Bundan 3-4 hafta önce bambaşka şeyleri konuşup bambaşka şeyleri kendimize dert edinirken hayat kendi planlarının olduğunu bir kez daha ve yine acı bir şekilde hatırlattı. Bu hayattan uğurladığımız canlara rahmet, yaşayacak ömrü olup da gerçekten kurtartıp kurtaramayacağımızı ise yapacaklarımızın belirleyeceği canlara ise şifalar dileyerek başlayalım sözlere.

Özdemir Asaf’ın bir sözü vardır: ¨Bir insan, treni kaçırırsa; başka bir tren gelir onu alır. Bir ulus treni kaçırırsa; başka bir ulus gelir onu alır¨ der üstat. Maalesef muasır medeniyetler seviyesine ulaşacak kapasiteye ve yetkinliğe sahip ulusumuz bu büyük yetkinliğini tren kaçırma alanında kendini gösterdikçe yıkılmaya, enkaz altında kalmaya devam ediyoruz. Hatırlarsınız, bundan 3-4 hafta önce, yine bu satırlarda buluştuğumuz sırada, bizi önümüzde bekleyen yüzyılın felaketinden bihaber iken, enerjideki yenilenebilir dönüşümün ve dijitalleşmenin geleceğin dünyasının inşasında ne denli zaruri bir hale geldiğini ancak attığımız adımların bu zaruriyetin karşılığını veremediğini paylaşıyorduk. Yapılacaklar listemizin ilk sırasında yer alan adımları atmada koordinasyon ve organizasyon eksikliğimiz sarf ettiğimiz tüm çabamızın heba olma riskiyle karşı karşıya kalmasına, hızla dönüşen dünyanın bunca çabaya rağmen çok gerisinde kalmamıza sebep oluyor. Ondan değil midir zaten Türkiye’nin bir nevi eylem planı çöplüğü haline gelmesi. Eylemlerimizi planlayıp da bir türlü eyleme dönüştüremediğimiz bir yer bu ülke.

Ve şimdi yine bilimin, fennin ışığında atmamız gereken adımlarda çok gecikmemizin cezasını çekiyoruz. Bir yaz gece yarısında dünyanın başımıza yıkılmasının üzerinden tam 24 yıl geçti. Doğa bize yaşadıklarımızdan ders çıkarmamız, atmamız gereken adımları bir an önce atmamız için bize 24 yıl zaman verdi. Ancak maalesef bütün bu yaşadığımız kâbus, yaşadıklarımızdan ders alamadığımızın açık bir göstergesi. Toplumun her bir ferdinin hatasının sonucu olarak on binlerce canımızı toprağın altına, milyonlarca canımızı ise tamir edilmesi zor bir sürecin kollarına bıraktık. Nereden başlayacağımızı bilemediğimiz her bir saniye atmamız gereken adımlarda daha gecikiyoruz.

Atalarımızın kapılarını sonsuza dek açtığı Anadolu toprakları maalesef dünyanın en hareketli deprem bölgelerinin başında geliyor. Bize düşen bu gerçekle yüzleşip bu olumsuz durumun karşısında durabilmek için üzerimize düşeni yapmak. Hem de bir an önce… Hem de bilimle, teknolojiyle, akılla çatışmadan, onlardan faydalanarak. En basit örneğini henüz bu haftanın başında yaşadık maalesef. İki hafta önce Kahramanmaraş’ta yaşanan iki büyük depremin sonucunda tetiklenebileceği söylenen enerjiden dolayı dikkat çekilen Hatay’da Pazartesi akşamı yine iki büyük depremi yaşadık. Bilim ve akıl yine galip geldi. Bilim ve akıl yine insanlığa üzerine düşeni gün geçmeden yapması gerektiğini hatırlattı.

İnsan olarak kaçırdığımız trenlerin belki telafisi olabilir. Biraz geç kalmak pahasına bir sonraki tren ile varmak istediğimiz yere varabiliriz. Ancak bir toplum olarak binmemizin gerekli olduğu treni kaçırdığımızda bir sonraki tren aslında çok geç olabilir.