Ebrar ÇELİK'in 27 Şubat 2024 tarihli yazısı: Toplumsal Cinsiyet

Toplumsal cinsiyet kavramı, ülkemizde son yıllarda giderek daha fazla tartışılan bir konu haline gelmiştir. Birçok kişi, toplumsal cinsiyet kavramını yalnızca kadın haklarını savunmaya yönelik bir kavram olarak görür. Sanılanın aksine toplumsal cinsiyet, kadınların yanı sıra erkekleri de yakından ilgilendiren bir kavramdır.

İnsanlara, cinsiyetlerine bağlı olarak toplum içerisinde belirli roller ve davranışlar dayatılmıştır. Toplumsal cinsiyet rolleri dediğimiz bu kavram, toplumda erkekler ve kadınlar için beklenen davranış ve işlevleri ifade eder. Örneğin kadın evde oturur, yemek yapar, çocuklarına bakar, çamaşır yıkar; erkek işe gider, para kazanır, evine ekmek getirir, faturaları öder.

Tam bu noktada, topluma dayatılan bu kalıpların ataerkil toplum yapısından kaynaklandığından bahsetmek istiyorum. Ataerkil toplum yapısı, erkeklerin kadınlara göre üstün olduğunun savunulduğu bir yapıdır. Bu yapıda, az önce bahsettiğim gibi erkekler genellikle güçlü, liderlik pozisyonlarında yer alan kişiler olarak görülürken, kadınlar ise daha zayıf, evde çalışan ve çocuklarına bakmakla görevli olan kişiler olarak sınıflandırılır.

Ne yazık ki bu yapının etkileri kadınları günlük yaşantısında oldukça etkiler. Özellikle iş hayatında kadınların daha az kazanması, terfi etmekte zorlanması vb. ataerkil toplumun sonuçlarıdır. Bunun yanı sıra, kadınların fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalması, toplumda erkeklerin egemenliğinin bir sonucudur.

Toplumsal cinsiyet kavramı çok geniş bir alana sahiptir ve birçok kavramla da ilişkilendirilebilir. Toplumsal cinsiyet; cinsiyetçilik, erkek egemenliği ve eşitlik gibi kavramları beraberinde getirir. Bu nedenle toplumsal cinsiyetin ve cinsiyet rollerinin toplumu sınırlayıcı etkileri, eşitlik ve adalet için mücadele veren insanlar için oldukça önemli bir konudur.

Cinsiyetçilik üzerinden örneklendirecek olursak; Bir erkek, duygusal bir rol üstlendiğinde, bu tür davranışların kadınsı olduğuna dair cinsiyetçi algılar nedeniyle alay edilebilir veya dışlanabilir. Çünkü bizim toplumumuzda duygusallık kadınların üstlendiği daha doğrusu kadınlara dayatılmış olan bir roldür. Hepimizin bildiği “Erkekler ağlamaz” sözü de bu dayatmanın bir örneğidir.

Toplumsal cinsiyet kavramı; insanların giyim tarzlarını, meslek seçimlerini ve aile içerisindeki rollerini sınırlandırır. Mesela kadınların çanta kullanması toplumumuz içerisinde kabul görmüş bir normdur. Çantayı yalnızca kadınlar kullanabilirmiş gibi bir algı mevcuttur. Meslek seçimlerinde hemşirelik gibi meslekler kadınlara yakıştırılırken, mühendislik gibi teknik meslekler erkeklere atfedilir. Ev işleri genellikle kadınlar tarafından üstlenilirken, maddi destek ve koruma görevleri erkekler tarafından üstlenilir. Bu nedenle, bir erkeğin ev işleri yapması veya bir kadının ailesine maddi destek sağlaması bazı insanlar tarafından garip karşılanabilir.

Toplumsal cinsiyet, belirli davranışların kabul edilebilir olduğuna veya olmadığına dair toplumsal baskı ile de ilgilidir. Örneğin, bir kadının kısa saç kesmesi veya bir erkeğin makyaj yapması bazı insanlar tarafından kabul edilemez olarak görülebilir.

Aslında bu dayatmalar çok küçük yaşta başlar. Mesela kız çocuklarına pembe veya çiçekli kıyafetler; erkek çocuklarına ise mavi kıyafetler giydirilir. Kızlara oyuncak bebek; erkeklere oyuncak araba alınır. Renkler ve oyuncaklar bile toplumsal cinsiyet sınırlarına dâhil edilir. Bu nedenle çocuklar, toplumun ve kültürün belirlediği cinsiyet rollerine uygun davranmaları için baskı altında hissedebilirler.

Bence cinsiyet ve rol öğretimi yerine, çocukların yetenekleri ve ilgi alanlarına odaklanılmalıdır. Bu sayede çocuklar daha özgür bir şekilde büyüyebilir ve kendi kimliklerini ifade etme konusunda daha rahat olabilirler.

Ayrıca bu cinsiyet rolleri, insanların gerçek kişiliklerini ve yeteneklerini ortaya çıkarmalarını, kısacası kendi benliklerini keşfetmelerini engeller. Bizler bu toplumda yaşayan ve toplumsal cinsiyet dayatmalarıyla büyümüş bireyler olarak, tüm bu sınırlandırmaları ortadan kaldırmak ve herkesin kendini rahatça ifade edebileceği özgür bir toplum yaratmak için çaba göstermeliyiz.