Bünyamin Altıntaş'ın 7 Şubat 2023 tarihli yazısı: Sözün Bittiği Yerdeyiz

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde önceki gün meydana gelen ve Gaziantep, Malatya, Batman, Bingöl, Elazığ, Kilis, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şırnak, Van, Muş, Bitlis, Hakkâri, Adana, Osmaniye ve Hatay’da da hissedilen 7.4 büyüklüğündeki deprem canımızı yaktı.

İlk açıklamalara göre 10 ilde 2 bine yakın bina yıkılırken yüzlerce kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi ise yaralandı. Enkaz altında kalan vatandaşların kurtarılması ile ilgili çalışmalar aralıksız devam ediyor.

Son deprem Türkiye’nin, dünyada 4’ncü büyük deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini bir kez daha yüzümüze haykırdı. Bugüne kadar bu coğrafyada onlarca büyük deprem meydana geldi.

Yakın tarihimizde yaşadığımız Gölcük depreminde binlerce vatandaşımızı kaybettik. On binlerce vatandaşımız yaralandı. Binlerce bina yerle bir oldu.

Her büyük deprem sonrasında alınması gereken tedbirler konusunda hemen her kafadan ses çıktı. Başta siyasiler olmak üzere hemen her kesimin üzerinde mutabık kaldığı önlem alınması gerektiği gerçeği dile getirildi.

Ancak son depremden de anlıyoruz ki alınması gereken tedbirler konusunda sınıfta kalmışız. Kahramanmaraş depremi bu gerçeği bir kez daha suratımıza çarptı.

İnsanları depremlerin değil, çürük ve malzemeden çalınan binaların öldürdüğünü biliyoruz. Nereden biliyoruz?

Japonya’dan… Aşağı yukarı aynı büyüklükte hatta daha fazla büyüklükte depremlerin artık günlük yaşamın bir parçası hâline gelen Japonya’da bu kadar fazla can kaybı neden olmuyor sizce?

Konuyu siyasetin gündeminden çıkartıp devlet politikası olarak ele alıp gerekli tedbirleri almak için hâlâ geç kalmış sayılmayız.

Öncelikle depreme dayanıklı olmayan binaların derhal yıkılarak yerine yenilerinin yapılması için harekete geçmemiz lazım. Bu kadar büyük kaynağı nereden bulacağız demeyin?

17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinin yarattığı tahribatı kısmen de olsa finanse etmek için 26 Kasım 1999 tarihli mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4481 sayılı Kanun ile yeni vergiler getirilmişti.

Bu getirilen vergilerden bir tanesi, adı herkesçe deprem vergisi olarak bilinen özel iletişim vergisidir. Aslında deprem vergisi adında bir vergi yok. Bu verginin tam adı özel iletişim vergisi.

Özel iletişim vergisi yani deprem vergisi bir yıllığına getirildi. 4481 sayılı kanunun 8’inci maddesinin ilk fıkrasında “31.12.2000 tarihine kadar uygulanmak üzere” denilerek kısıtlı bir süre için getirildi.

Ancak 31 Aralık 2000’de sona ermesi planlanan özel iletişim vergisi 31.07.2004 tarihinde kalıcı ve sürekli hâle getirildi. Bir yıl için getirilen deprem vergisi bugün itibarıyla yaklaşık 24 yıldır sürekli olarak alınıyor.

Cep ve sabit telefon faturalarından, dijital ve kablolu tv yayınlarından, internet hizmeti faturalarından vs. yüzde 10 oranında özel iletişim vergisi alınıyor.

Özel iletişim vergisini genel bütçeye gelir kaydedilen bir vergi türü olmaktan çıkartıp deprem fonuna dönüştürmek yaralara az da olsa merhem olacaktır.