Mert Can DUMAN'ın 24 Mayıs 2023 tarihli yazısı: İklim Değişiyor Deyip Geçmeyin - III

Ankaralı okuyucularımız bizzat şahitlik ediyor, Ankara bu sıralarda tropikal yağmurlarla yıkanıyor, fırtınalarla sınanıyor. Uçan koltukların yalnızca çizgi filmlerde olmadığını yaşayarak öğrendiğimiz bugünlerde, iklimdeki değişikliklerin olağanüstü meteorolojik olaylara sebep oluşuna da aynı şekilde tanıklık ediyoruz. Zaten veriler de şöyle söylüyor, son 50 yılda iklimde insanlığın bizzat sebep olduğu değişiklikler sebebiyle Avrupa’da yıkıcı meteorolojik olayların sayısı 8 kat arttı. Ani su baskınları, yüksek hava sıcaklıkları, çok hızlı esen rüzgarlar ve daha niceleri… Tüm canlıların hayatını tehlikeye atan bir cinse büründü bütün bu olaylar.

Yapılan araştırmalar da zaten artık iklim değişikliğinin ne akademik ne de politik metinlerde sıkışıp kalmakla yetinmesi gerektiğini artık hayatımızı kökten bir değişim ve dönüşüme uğratmamızın zorunluğunu gözler önüne seriyor. Siz değerli okuyucularımızın da malumu, bu köşede her zaman verilerle konuşmaya, söylemlerimizi bilimsel gerçekliklere dayanan çalışmalara dayandırmaya özen gösterdik. Bu çalışmalardan birisi olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin 2023 İklim Değişikliği Sentez Raporu'na göre yeryüzü Sanayi Devrimi’nden bu yana 1,1 derece ısınmış durumda. Belki aklınıza, maalesef içi giderek boşaltılan bir söylem olan 1,5 derece ısınma hedefine daha çok yolumuz olduğu gelebilir ama aynı raporda şu önemli sonucun da altı çiziliyor: yeryüzü son 50 yılda daha önceki dönemlere kıyasla çok daha büyük bir hızda ısınıyor. Yani diğer bir deyişle, bu giderek hızlanan seyre dur diyemezsek içinde bulunduğumuz yüzyılın ortasındaki 1,5 derecelik hedefin çok ama çok üzerine çıkarak yolumuza zorlanarak devam edeceğiz.

Bu haftaki başlığımız iklim değişikliğini sadece yeryüzünün ısınmasından ibaret görmemek gerektiği yönünde. Öyle ki, deniz seviyesinin yükselmesi tarım arazilerini ve daha da önemlisi milyonlarca insanın ve binlerce canlı türünün yaşam alanını tehlikeye atarken bir yandan da sulak alanları yerle bir ediyor. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, sadece son 100 yılda kıyı ve sulak alanların yaklaşık %50’si yok oldu. Deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte su güvenliği de tehlikeye girerken halihazırda 2 milyar insanın temiz suya düzenli erişiminin olmadığı günümüz dünyasında işlerin yolunda gitmesi bu sayının çok daha hızlı bir şekilde artmasına sebep olacak.

Tabii ki bir de gıda güvenliği konusu var. Tarım arazilerinin zarar görmesi, tarımsal faaliyetleri yok edici olağanüstü meteorolojik olaylar, iklim koşullarının değişimi sürdürülebilir gıda güvenliğinin de ağır yara almasına sebep oluyor. Gıda alanındaki uzmanlar insanlığın önünde sağlıklı bir şekilde 8 hasadın kalmış olabileceği riskinin altını çiziyor. Bununla birlikte, dünyanın birçok yerinde insanlığın düzenli ve sağlıklı gıdaya erişememesi, beslenmenin bir şekilde sürdürülebilmesi için diğer yolların tercih edilmeye başlaması, çok da temiz ve sürdürülebilir bir dünya emanet edemeyeceğimizin yavaş yavaş anlaşıldığı gelecek nesillerimizin bir de sağlık sorunlarıyla mücadele etmek zorunda olmasını beraberinde getirecek.

Dolayısıyla bugün çevrenin sağlığını tehlikeye attığımız her bir adımın geri dönüşü katbekat gelecekteki nesillerimizin karşısına gelecek. Seçim bizim; iklim değişiyor deyip geçmek mi yoksa artık bu gidişe daha geç olmadan dur demek mi?

Sağlıklı ve güzel bir hafta dileklerimle…