Kasım’ın son cumasından merhaba sevgili okuyucularım. Sizde benim gibi sanki geçen ay Ocak ayıymış gibi mi hissediyorsunuz? Işık hızıyla gene bir yılı bitirmek üzereyiz. Önümüzdeki hafta 2020’nin son ayını karşıladıktan sonra 2021’e adım atacağız ve salgının bir an önce bitmesini dileyeceğiz. Evet, hiç alışık olmadığımız bir yıl yaşadık ve bu salgın sürecini de nasıl geçireceğimize dair bazen endişelerimiz de oldu. Bu süreçte daha fazla internette ve ekran önünde zaman geçirerek aslında Türk televizyonun nasıl da kötüleştiğini fark ettik ve on-yirmi yıl önceki dizileri ve programları özler olduk. Eski yayın akışlarının nasıl topluma katkı sağladığını, kültürümüze ve gelişimimize uygun olduğunu gördük. Gerek diziler, tartışma programları, eğlence programları, açık oturumlar, tiyatro yayınları olsun gerek haberler, çizgi filmler, gündüz kuşakları hepsinin çok daha kaliteli, toplum ahlakına uygun ve de demokratik olduğunu yeni nesil olmasa da eski nesiller çok iyi kavradı.
Televizyon akışının bir toplum üzerinde ne kadar etkili olduğunu hepimiz biliyoruz. Özellikle son 10-15 yıldır Türk televizyon yayın akışının ne kadar kötü olduğuna dair birçok konuşmaya şahit oldum. Adil, ahlaklı ve aydın bir yayın akışını bırakın, birçok program sanki birilerine söz vermişçesine toplum ahlakını yok etmek üzere kurgulanmış ve yayınlanıyor. Bizim örf ve adetlerimize, geleneklerimize, kültürümüze tamamen aykırı diziler ve gündüz kuşağı programları almış başını gidiyor. İzlerken utandığımız, sıkıldığımız saygısız ve ahlak dışı dizilerle ve programlarla kuşatıldık. Aldatmanın, birden çok kadınla beraber olmanın, kadına yapılan şiddetin, gelin kaynana savaşlarının, eski ve yeni eşlerin bir arada yaşadığı ortamların, evli erkekleri baştan çıkaran basit kadınların entrikalarının, erkeklerin kadınlara uyguladığı psikolojik şiddetin normalleştrildiği dizileri ve programları izlemekten gına geldi artık. Bu tarz yayın akışları, ister istemez toplum ahlakını derinden sarsıyor ve toplumun yaşam biçimini de etkiliyor; çünkü toplum kötü örneklerden etkileniyor. Aslında RTÜK toplumun ahlâki ve ruhi yapısını bozan dizilerin ve programların yayınlanmasına izin vermemesi gerekiyor.
İnsanın içinde var olan güzel duygular doğru modellerle ortaya çıkar; burada aslında sürü psikolojisi etkili oluyor, örneğin sırada beklerken öndeki kişinin sola kaymasıyla diğerleri de sola kayar. Birçok kişi, dizilerdeki yakışıklı erkekler veya güzel kadınlardan etkilenerek eşini beğenmemeye başlayabilir. Televizyon kanalları uzun süredir reyting uğruna işi iyice abartıp toplumun ahlâki yapısıyla oynamaya başladılar. Aldatma üzerine kurulan diziler ve gündüz kuşağı programları illaki Türk aile yapısına ciddi zarar verecektir. Aslında insanoğlu böyle yapmakla kendisine zarar veriyor. Şu anki yeni nesil ciddi anlamada ruhunu kaybetmiş, sadece bedenleri ve istekleri doğrultusunda yaşayan bireyler haline dönüşmüşler ne yazık ki.
Tabii ki sadece gençlik bu durumda değil, dışarı çıktığımızda şöyle bir etrafımıza bakarsak toplumun ne kadar da çürümeye meyilli olduğunu görürüz. Bu yaz mesela en çok gözlemlediğim ve duyduğum hikâyeler şunlardı; “sevgilimle-eşimle tatile gittik ve bir on dakika yalnız bıraktım ve karşıdaki bayan eşime ‘yürüyordu’, etraf basit kadınlarla dolmuş”.. Peki “ahlak” ne demek? İnsanın doğuştan getirdiği ya da sonradan kazandığı birtakım tutum ve davranışların tümü ve de kişideki iyi ve güzel olan huylar. Kişide olması gereken doğru ahlaktır; çünkü vicdanımız, günlük kararlarımızı etkiler ve bu seçimler vicdanımız tarafından yönlendirilir. Ahlaklı bir kişi doğru ve etik olanı yapmaya çalışır. Erdemli insanlar genellikle doğru olanı yapmak için motive olurlar, bu yüzden hepimiz erdemli olduğumuz sürece iyi, güzel ve doğru olan seçimleri yapmak için motive oluruz. Sonuç olarak iyilik, insanları birbirine bağlayan altın zincirdir. O onun hanımına, o onun beyine bakarsa, bugünkü toplum ortaya çıkar. Bunun için modellerimiz iyi olacak ki; toplum, iyi örneklerin peşinden koşsun.. Haftaya kadar sevgiyle.