BAŞARISIZLIK SİSTEMİNDİR
Başarısız öğrenci, etkili olamayan öğretmen, yetersiz veli yoktur; başarısız, etkisiz, yetersiz eğitim sistemi vardır. Eğitim sistemi bir toplum için yaşamsal önemdedir. Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımız ve gençlerin çağın gereklerine ve ülkemizin gereksinimlerine uygun bir şekilde yetiştirilmeleri bir vatan ve hatta insanlık görevidir. Eğitim sistemimize dair olumlu değerlendirmede bulunmak ise çok zordur. Bizim sistemimiz, ezbere dayalı, yarışmacı ve elemeci sınav düzeniyle örülü, kamucu bir anlayıştan uzak, adeta özel okullara çalışan ve başarıyı rastlantılara bırakan bir düzendir. Mesleki-teknik eğitimde; ara insan gücü yetiştirme açısından ne yazık ki çok yetersiz bir noktadayız. Son yıllarda “bir tabela, bir rektör” anlayışı ile adeta apartman katlarında açılan üniversitelerimiz de “diploma vermekte” ancak meslek verme kıvamından uzak bulunmaktadır.
KÖY OKULLARINI İHMAL ETTİK
Köy okullarını alabildiğine ihmal ettik, yatılı okullarımızı geliştiremedik, dünyaya örnek modelimiz olan Köy Enstitülerini yaşatamadık. Kentlerimizde devlet ve özel okullar arasında donanım, fiziki yapı, araç-gereç açısından ciddi farklar vardır. Dahası içinde bulunduğumuz “uzaktan eğitim” süreci göz önüne alındığında hatırı sayılır sayıda öğretmenimizin ve öğrencimizin tablet, bilgisayar eksikliği ve internet erişim olanakları kısıtlılığından söz edilmektedir. Özcesi oturup bir kez daha düşünerek, kurumsal olarak, ölçme-derecelendirme, sınav-değerlendirme, fiziki alt yapı ve öğretmenlerin sorunları açısından sistemimizi yenilemek, eksiğimizi-gediğimizi gidermek ve gerçek anlamda çağdaş bir eğitim düzenini oluşturmak zorundayız.
EĞİTİM ORDUMUZ VE SİSTEMİN SENTEZİ
Gerçekte eğitim sistemi, etkinliği, verimliliği, işlevselliği, rekabet olanakları sağlaması ve geçerli meslekler sunması açısından bütün dünyanın da üzerinde tartıştığı bir olgudur...
Bu bağlamda hemen her ülke, kendi konumunu ve koşullarını sürekli olarak gözden geçirmekte ve gereken düzeltici müdahalelerle, eğitim sistemini, kurumlarını ve sistemdeki bireylerin olanaklarını yenilemekte ve takviye etmektedir.
Unutmayalım bizim işimiz bir hayli zordur: MEB 2019-2020 istatistiklerine göre okul öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim kurumlarında 18 milyon 241 bin 881 öğrencimiz bulunuyor. Tam olarak 68 bin 589 “okulumuz” var, ülkemizde örgün eğitimde görev yapan 1.117.686 öğretmenimiz var, gerçek anlamıyla bir eğitim ordusuna sahibiz!.. Bu orduyu çağın bilgi ve eğitimiyle donatmak ve bu orduyla geleceğimizi kazanmak zorundayız. Elbette, Türkiye, eğitim alanında önemli bir deneyime de sahiptir. Gerek bu deneyimi kullanarak gerek dünyada başarı örneklerinden yararlanarak bir sentezi ortaya koymalıyız.
TÜRK, FİNLANDİYA VE GÜNEY KORE SENTEZİ
Örneğin orta-okullara kadar öğrenciyi notla ölçmeyen ancak öğrencinin öz-gerçekleşmesine büyük önem veren bir Finlandiya sistemi ile daha üniversite öncesinde öğrencinin yeteneklerini keşfetmeye dayanan ve ‘az ve öz ders’ ilkesiyle en yüksek verimi alan Güney Kore sistemlerinin ele alınması ve incelenmesi yararlı olabilir. Türk eğitim sisteminin disiplini, Finlandiya’nın öğrenciye inisiyatif tanıyan anlayışı ve Güney Kore’nin yetenek avcısı yaklaşımı bir sentez olarak ortaya konulabilir; en azından ön-modellemeye gönüllü kimi kurumlarda / okullarda uygulanmasına imkan verilebilir.
GELECEĞİN MESLEKLERİ VE EĞİTİM
Öte yandan eğitim “geleceği kurmaksa”, bugünün ve yarının toplumunu doğru okumak gerekir… 2025 yılında dünya genelinde otomasyon nedeniyle 85 milyon insan mevcut işinden olacak veya iş yapma koşulları değişikliğe uğrayacak olup; emekçilerle makinelerin “yeni-ilişkileri” nedeniyle, yeni niteliklere yanıt veren iş gücü gereksinimi doğacaktır. Yapılan araştırmalara göre, geleceğin dünyasında, bilgi-işlem teknoloji hakimiyeti ve analitik düşünme yetisi bireyler açısından çok önemli hale gelecektir. Gıda mühendisliği, yazılım, genetik bilim, lojistik geleceğin meslekleri olarak parlarken, hayatımıza kaçınılmaz olarak robot teknolojisi ve üretim bantlarına daha fazla otomasyon girecektir. Ev-ofis tarzı teknik ve danışmanlık hizmetleri gelişecek, internet üzerinden alım-satım hacmi daha da büyük cirolara konu olacaktır. Yakın geleceğin dünyasında risk altındaki mesleklerse şu şekilde ifade edilmektedir: Ulaştırma, eğitim, inşaat, kamu hizmetleri… Buna karşılık yine yakın gelecekte gelişmesi beklenen ve yukarıda belirttiğim mesleklerin yanı sıra; içerik üretimi, sosyal medya uzmanlığı, kalite kontrol mühendisliği, satış ve iş geliştirme uzmanlığına daha fazla ihtiyaç duyulacağı belirtilmektedir. Tüm bu gelişmelerden sektörler, ülkeler ile kadını-erkeği, genciyle toplam iş gücü etkilenecektir. İşte eğitim sistemimizin tüm bu gelişmeleri okuyacak ve öğrenci lehine yorumlayacak şekilde pozisyon alması esastır.
MATEMATİK, FEN, ENTELEKTÜEL ALANDA BAŞARILAR
Eğitim sistemlerinin başarısını okumada kullanılan OECD PİSA-2018 verilerinin matematik ve fen temelli başarım tablosuna göre, Çin, Singapur, Estonya, Japonya, Güney Kore, Kanada, Finlandiya, Polonya, İrlanda, İngiltere ilk on ülke sıralanmaktadır. (Türkiye’mizde yarım milyona yakın üniversite adayının matematik ve fenden sıfır çektiği acıyla anımsanmalıdır) Dünya’daki gelişmeleri “iyi okuyan” öğrencilere sahip ülkeler arasındaysa; Arnavutluk, Yunanistan, Malta ve Portekiz gibi ülkeler başı çekmektedir. Öte yandan “entelektüel” sorunlara ilgi duymak bakımından yapılan değerlendirmelerde Hırvatistan, İsrail, İskoçya, Slovakya, İspanya gibi ülkelerin öğrencileri dikkat çekmektedir. Tüm bu değerlendirme ölçütleri bir arada harmanlandığında 2019 verileriyle eğitim alanında Dünya’daki ilk beş ülke: Finlandiya, İsveç, Yeni Zelanda, Singapur, Hollanda olarak şekillenmektedir. Evet, matematik ve fen’de, “dünya sorunlarından haberdar olma” ve “genel entelektüel düzey” açısından acaba bizim çocuklarımız ve gençlerimiz neredeler, hangi aşamada, hangi düzeydedirler diye sormadan edemiyor insan…
ÖĞRETMENLERİN SORUNLARI ÇÖZÜLMELİDİR
Eğitim sisteminin sorunlarının çözümünden önce eğiticilerin yani öğretmenlerin sorunları çözülmelidir. Bu bağlamda geçenlerde kaleme aldığım bir yazımda da belirttiğim gibi; MEB bünyesinde öğretmen yetiştirme işi plana, hizmet içi eğitimi programa bağlanmalıdır. Ortalama öğretmen maaşı milletvekili maaşının en az dörtte biri olarak uygulanmalıdır. Bazı bölgelere ayrı bir önem de verilerek; öğretmenin lojman sorunu çözülmelidir.
Tüm öğretmenlere her ay en az 300 TL teknoloji desteği verilmelidir. (Bilgisayar vb için) Öğretmenlerin raporlu ve izinli oldukları günlerde ücret kesintisi yapılmamalıdır.
Bütün öğretmenler, özel / kamu tüm sağlık kurumlarından % 25 (dörtte bir) indirimli yararlandırılmalıdır.
Ek ders ücretlendirmelerinde standart sağlanmalı, bu konuda yakınmalar giderilmelidir.
Kadrolu / sözleşmeli öğretmenler arasında ayrımlar giderilmelidir.
Eskiden ‘bankaları bile’ olan öğretmenlerin, ihtiyaç kredileri ‘sübvanse’ edilmelidir.
Yurt genelindeki öğretmenevleri tadil edilmeli, tatil imkanları desteklenmelidir.
Öğretmenlerin eş durumu dolayısıyla tayin meseleleri aile bütünlüğü korunarak çözülmelidir.
EĞİTİM İLE İSTİHDAMIN İLİŞKİSİ
Türkiye’miz kalkınma yolunda olan bir ülke. İktisadi-sosyal literatürde kalkınma tanımını içine alan yeni kavram; gelişme-dir! Gelişmemizi sürekliliğe ve süre istikrarına kavuşturmak durumundayız. Gelişmenin, iktisadi, sosyal, kültürel, siyasi boyutuyla bütünsellik içinde ele alınması ve değerlendirilmesi gereken bir kavram, bir hedef olmasına özen göstermeliyiz.
Genç bir nüfusa sahibiz ve Avrupa’da “nüfus yaşlanırken” ülkemizde her yıl artmaya ve gençleşmeye devam ediyor. Bir hesapça on iki milyona varan işsizlerimiz arasında önemli bir kesiti gençler oluşturuyor. Eğitimli gençlerimizin önemli bir bölümü işsiz… İş yoksa, hayat da yoktur! O nedenle insanlarımıza ve gençlerimize iş sağlamak zorundayız. İş sağlamak meslek vermekle mümkün olur. Meslekleri verecek olan da eğitim sistemidir. Eğitim alanını gençlerimize geçerli meslekleri hakkıyla verecek şekilde düzenlemeliyiz. Her şeyden önce mutlaka bir insan gücü planlaması yapmalıyız. Piyasada ihtiyaç duyulan yeni meslekleri de ele alarak, ihtiyaç duyulan alanları tespit edip, bu alanlarda bilgi, beceri ve deneyim itibariyle ehliyetli, diplomalı gençleri yetiştirmek gerekmektedir. O arada nitelikli ara insan gücünün temini için mesleki-teknik eğitime alabildiğine önem verilmelidir.
EĞİTİM BASAMAKLARI VE ÜNİVERSİTEYE GİRİŞ
Hayatın bir başka gerçeği kimi mesleklerin parladığını kimi mesleklerin biraz daha geri plana indiğini göstermektedir. Bu gerçeğe uygun olarak yüksek okullarımızın ve üniversitelerimizin programlarını ve bilim dalı disiplinlerini yapılandırmalıyız. İlk-orta-lise düzeyinde ezberci eğitimin yerine öğrencinin yetenek ve ilgisine uygun eğitim alanlarına yönlendirildiği bir düzeni kurmalıyız. En başta da eğitimcilerin eğitimine; öğretmenlerin öğretim programlarına ve pedagojik formasyona önem vermeliyiz. Ortaokullardan üniversiteye geçiş sürecinde, kimi üniversitelerin, ‘istekli öğrenciyi’ her yıl sonundaki notlarını dikkate alarak nihayet kendi sınavlarını yazılı olarak icra ederek okula kabulünü sağlayan bir sistemi de düşünmeliyiz. (Bu nüfus yapısı ve bu olanaklarla elbette merkezi sistem de geçerli olarak kalabilir, ancak, kimi üniversiteler kendi sınavlarıyla süreçte yer alabilirler)
EĞİTİM İLE HAYATI BULUŞTURMAK
Gelişme/kalkınma köyden başlar anlayışınca, köy okullarına, taşımalı sisteme, yatılı okul olanaklarına büyük önem vermeli, Köy Enstitüleri modelini çağın gereklerine uygun şekilde ele alarak, yeniden değerlendirmeliyiz. Staj, burs, değişim programları olanaklarını artırmalıyız. Endüstri ile eğitimin bağını daha da güçlendirmeliyiz. Teknoparkların, OSB’lerin periferinde mesleki teknik eğitim kurumlarının açılmasına önem vermeliyiz. Sanat ve sporla ilgili ihtisas / branş liseleri kurmalıyız. Bu liselerde (orta öğretim kurumlarında) yarım gün yoğunlaştırılmış standart müfredat, günün diğer yarısında öğrencinin yeteneklerine uygun eğitimler yapılmalıdır. Eğitim alanında tüm programların güzel bir Türkçe ile öğretilmesinin yanı sıra takviye anlamda yabancı lisan öğretilecekse, bunun, İngilizcenin yanı sıra, Rusça, İspanyolca gibi günümüzün ticaret ve sanayi dilleri olarak seçilmesine özen göstermeliyiz. Tüm eğitim kademelerinde bilgi-işlem teknolojisi ve okur-yazarlığının yanı sıra basit düzeyde de olsa programcılığa önem vermeliyiz. Öğrencinin okula ayak bastığından okuldan ayrılana kadar düşüncesini özgürce ifade edebildiği, üniversitelerde yönetime katılabildiği düzenlemeler yapmalıyız, Araştıran-geliştiren öğrencilerin katkısıyla, PİSA dahil tüm göstergelerde ileri gideceğimizi unutmamalıyız. Eğitimi kamucu bir anlayışla ele almalı, temel ilke olarak herkese parasız sunmalı, devlet ile özel okulların, fiziki donanım açısından tüm eşitsizliklerini aşmalıyız. Son olarak: eğitim alanına yapacağımız her yatırım, güzel geleceğimize yatırımdır!