Ekmek olmadan doyamıyoruz. Patates kızartması olmadan kahvaltı yapamıyoruz. Dondurulmuş gıdalara bayılıyoruz. Makarna, pilav, asitli içecekler sofralarımızın baş köşesinde… Hızlı tüketilen gıdalar yani fast food tüketimi ise artık bir yaşam biçimimiz. Peki böyle tüketimin sonunda ne olması beklenebilirdi? Tabi ki de obezite gerçeği. Evet artık obezite gerçeğinde ülke olarak Avrupa birincisiyiz.
Dünya üstünde 6 milyondan fazla insanın ölümüne neden olan koronavirüs artık yavaş yavaş etkisini yitirirken, Dünya Sağlık Örgütü tarafından yeni bir salgın olarak nitelendirilen obezite ise özellikle Avrupa’da tedirgin edici boyutlara ulaştı. Yayınlanan raporlara obez yahut fazla kilolu olan yetişkin sayısı göz önüne alındığında listenin ilk sırasında Türkiye yer alıyor. Türkiye’deki obezite ve şişmanlık rakamlarına göre, Türkiye obezitede Avrupa şampiyonu. Her üç erişkinden biri obez olan ülkemizde, 18 yaşına kadar çocuklarda obezite ve aşırı kilo oranı yüzde 21.
Türkiye, Avrupa’da obezitede maalesef birinci sırada. OECB ülkeleri arasında obezite %20 civarlarındayken Türkiye’de yaklaşık her üç kişiden biri obez diyebiliriz. Dünya’da günümüzde toplam 1.9 milyar aşırı kilolu yetişkin insan var. Türkiye’de rakamlar daha da çarpıcı. Erişkin nüfusun 20 milyonu obez. Yani erişkin nüfusun %65’i aşırı kilolu diyebiliriz. Bunun yanında Avrupa’da diyabetik nüfusu artan en büyük ülke de Türkiye.
30-40 yıl gibi kısa bir sürede aşırı kilolu nüfusun artmasının en büyük nedeni çevresel faktörler diyebiliriz. Yani beslenme. Gıda alımının artışının yanında fiziksel aktivite eksikliği enerji denge sorununa neden oluyor. Ayrıca obezite çocukluk dönemlerindeki bireylerde de hızla artmakta. 6-7 yaşındaki bireylerin %19.7’si aşırı kilolu. 18 yaşına kadar olan yaş grubunda obezite ile karşılaşma oranı %21’i buluyor. Kadın ve erkekler arasındaki orana bakıldığında kadınların erkeklere oranla sayı olarak iki kat fazla olduğu görülüyor.
Hızlı yaşamın birer parçası gibi görülen hızlı tüketim alışkanlıkları, bunların başını çeken fast food kullanımı bireyleri özellikle de çocukları sağlıksız ve kilo alımını hızlandıran besinlere yönlendiriyor. Bir nevi bağımlılık yapan bu ürünleri arzuluyor adeta yemeden duramıyoruz. Üzerine hareketsiz yaşamda eklenince hızlı kilo alımları kaçınılmaz oluyor. Teknoloji, ilerleyen dijital çağ dönemi arttıkça hareketsiz ve sağlıksız yaşam tarzı kendini obezite olarak gösteriyor. Özellikle pandemi döneminde eve kapanan, bilgisayar başında sosyal yaşamını geçirmenin obeziteyi daha da artırdığı düşünülüyor. Peki alışveriş merkezlerinin restoran bölümlerinde tahmin ettiğiniz markaların önündeki uzun kuyrukların önüne nasıl geçebiliriz? Hani şu pandemi yasakları kalktığında akın ettiğimiz, yemek kültürümüzün birer parçası haline gelen fast foodlardan… Yani çocuklarımızın daha da sağlıksız bireyler olmasının önüne geçmemiz mümkün mü?
Bunun için uzmanlar ilk yapılması gereken şeyin bireylerin farkındalığını artırmak olduğunu söylüyor. Tedavi sürecinin en önemli noktası, obeziteli bireylerin hastalıklarını kabul etmesidir. Ülkemizde bireyler öncelikle diyetisyenlere başvuruyor. Bireylerin öncelikle hastalıklarını kabul etmeleri, hekime başvurmaları ve hekimlerin yönlendirmeleriyle hareket etmeleri çok önemli. Obezitenin önüne geçebilmek için öncelikle farkındalığı artırmamız gerekiyor.
Ayrıca toplumları tehdit eden bu hastalığın önüne artık ülkemizde de kurulan obezite merkezleri ile de geçebiliriz. Sağlık Bakanlığının Türkiye obezite ile mücadele eylem planı kapsamında oluşturulan ‘’Acil Eylem Planı’’ dahilinde obezite merkezleri açıldı şu an ülkemizde 80 civarında Sağlık Bakanlığı Obezite Merkezi mevcut. Bu merkezlerde hastalar uzun süreyle tedavi ve takip edilmekte bir yılın ardından koruma programına dahil ediliyorlar. Yeter ki bunun önüne geçilmesi gereken bir hastalık olduğunun farkına varalım. Özellikle çocuklarımızı sağlıksız beslenmeden koruyarak sağlıklı bireyler olarak yetiştirmenin önemini idrak edebilelim.