Yaşadığımız dünyanın koşullarının adaletten ve eşitlikten uzak yansımaları her geçen gün geniş halk kitlelerinin yaşamını zorlaştırıyor.
Bilindiği üzere aşılama çalışmaları dünyanın birçok ülkesinde başladı. Bir aylık bir gecikme ile birlikte nihayet ülkemizde de başladı. Ancak yine çok şaşırtıcı ve farklı bir uygulama ile başladı. Topluma örnek olmak ve vatandaşı aşı olmaya teşvik etmek amacıyla ilk aşı olanların arasında siyasileri, rektörleri yer aldı.
Neden böyle bir uygulamaya gerek duyuldu? Vatandaş aşı olmak istemiyor muydu?
Ülkemizde gelen aşı miktarının 3 milyon doz olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla aşılama sürecine bu miktarla başlanıldı. Ancak yine de aşı konusunda topluma örnek olmak, toplumu teşvik etmek ihtiyacı duyuldu. Dolayısıyla uygulamanın başlamasıyla konuya ilişkin söylem ve eylemler basınımızda bolca yerini aldı. Örneğin TBMM Başkanı Mustafa Şentop aşısını olduktan sonra milletvekillerinin ve meclis personelinin öncelenmesini istedi.
Salgının başlangıcından günümüze en olumsuz etkilenenleri cephede savaşan sağlık personeliydi ve önceliğin onlara verilmesi kararı bütün yurtta sevinçle ve gururla karşılandı. Ancak süreçte vekil olan doktor ve eczacıların aşı yaptırmaları da dikkat çeken uygulamalar arasındaki yerini aldı.
Bunu nasıl değerlendirmek gerekir? Aşık Serdari der ki:
“Nesini söyleyim canım efendim
Gayri düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal eylesem deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim…”
Bu arada basında medyada sık sık sorulan soru “Aşı nerede?” sorusuydu. Sorunun sebebi yetkililerin söyledikleri miktarda aşının söylenen zamanda ülkemize gelmemiş olmasıydı. Zira söylendiği gibi olsaydı 30 milyon doz aşının ülkemize ulaşmış olması gerekiyordu. Konuya ilişkin derin bir sessizlik söz konusu…
Halk Mart-2019 tarihinden itibaren nefes almaya hasret. Süreç uzadıkça mağduriyetler derinleşiyor. Hatta bu illetten kurtulmanın çaresinin aşı olduğunu da halk artık biliyor…
Aşı üreten ülkeler ve/veya vatandaşları için yeterli doz aşıyı ülkelerine getirebilmiş ülkeler “Topluma örnek olma” gibi bir ihtiyaç duymazken biz 3 milyon doz aşı ile böyle bir ihtiyaç duymuşuz. “Nesini söyleyim canım efendim…” Zatürre ve grip aşısı olmak isteyip aşı bulamayanların ülkesinde aşı olmaya teşvik…
Aşık Serdari şöyle devam eder dizelerine:
“…Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halimi kimse görmüyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim…”
Yaşadıklarınız olguların değil algıların biçimlendirdiği, dolayısıyla her türlü bencilliğin, fırsatçılığın yer bulabildiği akıl almaz bir süreç…
Bir de dünyaya bakalım. Aşı üreten ve/veya vatandaşları için gerekli aşıyı temin etmiş ülkelerden İngiltere kraliçesi ve başbakanı aşı olmak için sırasını bekliyor. Almanya cumhurbaşkanı ve başbakanı sırasını bekliyor. Rusya başkanı, Fransa cumhurbaşkanı sırasını bekliyor. Hatta Fransa sağlık bakanı doktor ve o da sırasını bekliyor.
Topluma örnek olmak için sırasını bekleyenler mi, teşvik için ilk önce aşı olanlar mı?
Durum karışık. Gelen aşı miktarı 3 milyon doz. Vatandaş sırasını bekliyor. Bu arada öncelik sırasıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bazı isimlerin aşı olduklarına yönelik görsellerde sosyal medyada dolaşıyor… Öyle görünüyor ki olguların değil de algıların yönetiminin fırsatçılığı, bencilliği, yani ‘önce ben anlayışı’ sınır tanımıyor! Önce ben anlayışının hüküm sürdüğü çok tehlikeli bir yerdeyiz. Yoksa hep böyle miydi?
…Serdari halimiz böyle n’olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yılıp viran olacak
Akıbet dağılır ilimiz bizim.”
Aşık Serdari’nın yüzyıllar öncesinden bize seslenişi ve yaşadıklarımız. Sahi; “…halimiz böyle n’olacak?