Günümüze kadar halen etkileri devam eden farklı siyasi ekollerin ortaya çıkışlarına ilişkin sebepleri geçen yazımızda özet olarak kısmen değinmiş, en azından doğuş sebepleri hakkında kısaca bilgi sahibi olmuştuk. Bu yazımızda da, farklı siyasi düşüncelerin kendilerini meşru hale getirmek ve bu görüşlerine dini argümanlar giydirerek fikirlerini zorunlu hale getirmek için ortaya koydukları fıkhi yorumları nasıl ortaya koyduklarını kısaca incelemeye çalışacağız.
Müslümanlar, öncelikle ortaya çıkmış siyasi fikir ayrılıklarına meşruiyet kazandırmak adına daha önceden hiç işitilmemiş peygambere atfen hadisler rivayet ederek ve bazı ayetleri zorlama yorumlar yaparak savundukları görüşleri meşru zemine oturtmaya çalıştılar. Özellikle Şii kaynaklarında bolca rastlanan Hz.Ali’nin soyundan gelenlere dair ve hassaten de Mekkeli muhacir Müslümanlara delalet eden, iktidarı ele almaları hususunda hak sahibi olduklarına dair hadisler rivayet etmeye başladılar. Halbuki, peygamberin vefat etmeden önce zamanı olmasına rağmen ve defaten sahabeleri tarafından ısrarla kendisine sorulmasına rağmen, yönetime dair herhangi bir yöntemi açıkça tavsiye etmediği bilindiği halde, ancak buna rağmen çeşitli zorlama yorumlar yapılarak farklı yönetim şekilleri ortaya konmuş, hatta rivayetlerde o kadar ileri gidilmiş ki, Medineli Müslümanlar (Ensar) hemen hemen yönetim erkinden tamamen hak sahibi olmaktan çıkarılmışlardır.
İlk yıllarda ortaya çıkan siyasi görüş farklılıkları daha sonra savundukları görüşlere destek amaçlı fıkhi görüş ayrılıkları şeklinde tezahür etmeye başlamıştır. Bir kısım ulema tamamen iyi niyetlerle ve ortayı bulma adına ortaya attıkları bu görüşler, zamanla Müslümanları bir başka ihtiyacı tartışmak zorunda bırakmıştır. O gün itibarıyla gelinen noktada en tutarlı yolun; peygamberin takip ettiği çizgiyi “en doğru yol’’ olduğu kararına varılarak kendilerini ‘’Ehl-i Sünnet’’ diye tanımlayarak isimlendirdikleri ve orta yol olarak ‘’Sünni’’ ekol olarak ortaya çıkmışlardır.
Mezhep bilginleri, içinde siyasi görüşler barındıran ve açıkça üzerinde iktidarın baskısını hisseden ‘’Sünni’’ kimliğin temel ilkelerini genelde şu şekilde sıralarlar; Allah’ın kaderine rıza göstermek, emirlerine teslim olmak, hükmüne sabr etmek, emirlerini tutmak, yasaklarından kaçınmak, amelde ihlaslı olmak, gösterişten uzak durmak, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna iman etmek, dinde düşmanlığı ve cedeli terk etmek, meshler üzerine mesh etmek, kıble ehliyle birlikte cihat etmek, kıble ehlinden ölen kişinin namazını kılmak, imanın artıp ve eksildiğine inanmak, zalim emirlere karşı bile silahlı isyanda bulunmamak, tevhide inanan birini büyükte olsa işlediği günahtan dolayı tekfir etmemek, onlar hakkında kötü konuşmamak, peygamberlerden sonra insanların en hayırlısı Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali olduğuna inanmak şeklinde sıralamışlardır.
Aslında bir nevi Şii ekolün tam tersi alternatif esaslar savunulmuştur.Burda Emevi iktidarının baskısını ve etkilerini görmek mümkündür.
Sünni kimliğin iktidara bakışı ise şu şekildedir; Sünni kelamcılar bu hususu şöyle formüle ederler; bir teorinin siyasal sayılması için iktidar kavramına dair bir bakış açısı ortaya koyması gerekir. Müslüman kelamcılara göre bilgilerimizi akıl yoluyla elde ederiz, ancak onlara zorunluluk kazandıran vahiydir.Bir bilginin dini zorunluluk/vücûb ifade etmesi için hakkında dini bir hükmün bulunması gerekir. Ehl-i Sünnet bu husustaki görüşünü şöyle formüle eder: Bilgi ile onun gerekliliği arasındaki fark şudur; bilgiler akıl yolu ile elde edilir. Ancak onları zorunlu kılan şey ‘‘Din’dir.
İktidara dair açık dini bir Nass yoktur. Ancak, birçok Nass’ın gerçekleşmesi, yerini bulması, uygulama alanı bulması iktidar aracılığıyla yerine getirilmiş olur. Mesela; toplumun can ve mal güvenliğini sağlamak, adaleti tesis etmeye çalışmak, halk arasında paylaşımı adil yapmak, hadleri uygulamak, vergi toplamak, yetimlere ve sabiilere velilik etmek vs. gibi hususların gerçekleşmesi için iktidar dolaylı olarak gerekli bir araç olarak ortaya çıkar tezi prensip olarak kabül görür ki, bu da iktidarı dini bir hususun parçası yapar şeklinde bakılır.
Genel hatları ile özetlemeye çalıştığımız Sünni kimliğin bu prensiplerden bazılarının bugün dahi birçok Sünni görüş mensubu tarafından tartışmalı bulunmasına rağmen halen kendilerini Sünni olarak takdim edebiliyor olmaları bilgisizlikten kaynaklandığı tabii kabül edilmelidir.