İlim her zaman âli idi. İnsanlar ona doğru yürürdü. O zorlu tırmanışı talep edenlere, o yolda karşılaşılan meşakkatlere göğüs gerenlere de talebe denirdi. Yani ilimde heves ve gönüllülük esastı. Bundan dolayı onu elde edenler elde edilenin ne kadar kıymetli olduğunu bildiklerinden, sahip olunana sımsıkı sarılı ve muhafaza ederlerdi.
Oysa biz bilgiyi ‘’El alem okuyanları çok’’ desinler diye zorunlu öğretmeye kalktık. Hal böyle olunca ilmin insana kazandırdığı kalp ve aklın nuru kayboldu. İlimden alınan feyiz de kalmadı, talibi de pek çıkmadı ve ilim sadece sıradan bir bilgi aktarımına dönüştü.
Durum böyle olunca bu defa gençlerimiz için önemli olan sınavda çıkma ihtimali olan bilgileri ezberlemek yeterli görüldü. Çünkü bilgi; gencimiz için artık sadece sınıfını geçme, bir üniversite kazanma, maişet temin etmek için gerekli olan sıradan bir araç olarak görüldü. Böyle olunca ilim de kendisinden alınan feyzi, irfanı, gönüllere verdiği ferahı, insanlara zerk ettiği manevi zevki ve hazzı vermedi. Kimi yerde de insanın üstünde taşıdığı sadece bir aksesuar olarak iş görmeye başladı.Tanıtımlarda anlık övünmelerin arması olarak sunuldu. Çünkü; daha önce eğitim ve öğretim kurumları 1982 Anayasası bu cümleden ’Eğitim’’ kelimesini kaldırdı.Sadece ‘’Öğretim’’ kaldı. Vatandaş bunu fark bile etmedi/edemedi.
Eğitim kaldırılınca bu kurumlar sadece teorik bilgi vermeye başladı.Pratiği olmayan bilgi de sanatkar yetiştiremeyince etrafı vasıfsız elemanlar doldurdu. Kuru bilgi karın doyurmayınca bu defa sınıfları ilim talep etmeyen gönülsüz gençlerle doldurduk.
Kendisini ’’Görevimiz verilen zorunlu bilgileri öğrenmek” diye takdim edenlere bizde öğrenci dedik. Basmakalıp bilgiyi aldığı ücretle orantılı gönülsüz öğretenlere de öğretmen dedik. Üstelikte gerçek ilim sahibi olup olmadıklarına da bakmaksızın. Oysa merakına binaen hevesle, şevkle, aşkla ilim dağına tırmanan kişilere talebe, aynı duygularla ilim öğretenlere de muallim denilirdi. Ancak sınıflara zorla oturttuğumuz gençlerin gönlünü alma adına âli olan ilmi, adi olan sıradan bilgi haline getirdik. O ulaşılmaz yüce dağa layık olmayanların, kıymet bilmeyenlerin ayakları altına serdik.İlmi; ucuzlattık, değerini düşürdük, kıymetsiz hale getirdik.
Eskiden bilgi sahibi olmak için değişik adreslerde bazen aylarca bazen de yıllarca süren ve peşinden koşularak elde edilen ilim, bir değer/kıymet ifade ederdi. Maksat aydınlanmak ve etrafı aydınlatmak idi. Ancak bilim yuvası olarak bilinen üniversiteler kimlik, etiket ve marka tanıtım işlevi görmeye başlayınca, kemiyetten ziyade keyfiyet öne çıkarılınca artık her şehire de bir üniversite açarak bilgiye ulaşmanın oldukça kolaylaşmasıyla doğal olarak enflasyon oluşmuş oldu.
Aldığı ilimle toplumda değer bulan, kendisini yaratılmışların en şereflisi yapan bu cevheri üstünde taşıyan meziyetli, marifetli, donanımlı bireyler olmaları beklenen ve bana ’’Bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’’ diyerek öğrenmenin ve öğretmenin ne denli ulvi bir değer olduğunu, bilginin nasıl paha biçilmez kıymette olduğunu vurgulayanlar ne yazık ki ilmi sadece maddi karşılığıyla değer bulan bir metaya dönüştüğünü iyiki görmediler/göremediler.
Halbuki, insanı erdemli kılan, onu yararlı mahluk yapan, diğer canlılardan ayıran ayrıca insana ihsan ve irfan sahibi yapan meziyetleri kazandıranın da aldığı bilgi sayesinde olduğu unutuldu. Halbuki, iyi bir Müslüman olma da ancak iyi bir insanla mümkün olduğunu ve iyi insanla temsil edileceğini de unutmamak gerek.
Bu vesileyle okuyucuların Ramazan ayını tebrik eder, Rabbim cümlemizi ilmi talep eden ve ilmiyle amel eden kullarından etmesini niyaz ederim.