“…Yüreğimin beni götürdüğü yer;
Diri zamanların üretken anaları
Canlılığın akarsuları,
Doğanın şefkatle beni saran cömert kolları
Ve çocukluğumun gülüşlerinde saklı özgür sokakları,
Ve çocukluğumun gülüşlerinde saklı özgür sokakları…”
Yürek hep güzeli ister, iyiyi ister, doğruyu ister. Ama insan bu olmuyor. Kimi güç, kimi para, kimi makam peşinde. En çok acı çekenler ise ekmek peşinde olanlar. Onlar para, güç, makam peşinde olanların mağdurları. Oluşturulmuş küresel dünyanın eşitsiz uygulamalarının mağdurları onlar... Çünkü birilerinin daha çok şeye sahip olabilmesi için birilerinin daha azla yetinmesi gerekiyor.
Koronavirüs tedbirlerinde bile durum değişmiyor. Baksanıza büyük iş merkezleri ayakta. Yine küçük esnaf kepenk kapatıyor. Destek adı altında onlara sunulan borçlanmak. Peki, borçlanarak yaşanır mı? Peki, borçların ödeme vakti gelince ki çoğunun geldi bile…
Maalesef süreç uzadı ve borçları ödeme vakti geldi. Şimdi işini, aşını kaybeden bu insanlar; bakkalı, çırağı, garsonu, temizlikçisi, çocuk bakıcısı, işçisi, şoförü ve diğerleri nasıl ödeyecekler kredi borçlarını?
Her yönüyle eşitsiz, haksız bir sistem kuşatmış bütün dünyayı. Bütün dünya küresel kapitalizme teslim olmuş. Gerçek diye sunulanların yaşattıklarının bedeli çok ağır…
Ölüm bir gerçek ve varoluş o gerçekle bir bütün. Ancak onu hiç bu kadar yakın hissetmemiştik. Çember daralıyor. Neredeyse her ailede salgına yakalananlar var. Hemen hemen hepimizin tanıdıkları göçüp gittiler bu dünyadan.
Tıkanmış bir sistemin iyi insan yetiştirmesi mümkün mü?
Mümkün değil. Nasıl mümkün olabilir ki? O sistemin ayakta kalabilmesi için oluşturulmuş ahlaki olmayan koşulları var çünkü. Ya koşullara uyup sistemin içinde kalır, ya da ilkeleriniz ve değerlerinizle onurlu yaşarsınız.
Tıkanmış bir sistemde eğitimde, sağlıkta ve bütün hizmetlerde eşitlik olmaz, adalet olmaz. Bakın salgın sürecinde yaşadıklarımıza… Hizmetlerden yararlananlar yine para, güç ve makam sahibi olanlar. Halk acı çekiyor, halk eziliyor. Halk bozulan eğitim sisteminin faturasını çocuğunun geleceğinden yoksun bırakılmasıyla ödüyor, halk bozulan sağlık sisteminin faturasını sağlığını ve/veya hayatını kaybederek ödüyor. Halk bozulan ekonomik sistemin faturasını vergilerle, cezalarla ödüyor.
Aklın almadığı şeyler yaşıyoruz. Eğitime ara verildi. Elbette çocuklarımızın sağlığı her şeyden daha önemli. Ancak zorunlu olmayan okul öncesi eğitimi devam ediyor. Ne yaman çelişkidir bu? Evet, okul öncesi çok önemli. Gelişimin en hızlı evresi. Peki, öyleyse neden zorunlu eğitim kapsamında değil? Yıllardır okul öncesinin zorunlu eğitim kapsamına alınması çalışmaları sürdürülüyor ama bir türlü bu hedef gerçekleştirilemiyor.
Ne diri zamanlar kaldı, ne akarsular? Bütün doğal kaynaklar sermayenin güdümünde artık... Ne bankalar, limanlar kaldı, ne haberleşme, enerji kaldı. Hepsi, hepsi sermayenin güdümünde artık… En son Borsa İstanbul’un yüzde 10’u Katar’a satıldı. Doğaya gelince, insanı istemez oldu artık. Çünkü insanda var olan doyumsuzluktan usandı. Ama bitmiyor, yağma talan bitmiyor…
Doğa tüketildikçe tahribat aratıyor, tahribat arttıkça yaşamak zorlaşıyor.
Sahi nasıl bir gelecek çocuklarımızı bekliyor?
Umutsuzluğa kapılmakta haklıyız. Tablo gerçekten de iç karartıcı. Salgın hızını artırdı. Kurgulanmış sistem planladığı gibi süreci yönetmeye devam ediyor. Şimdi çocukluğumuzun gülüşlerinde saklı özgür sokakları çok uzaklarda ve düşlerimiz üşüyor… Üzülüyorum geleceğin çocuklarına. Üzülüyorum uzağa mahkum edilen insanlığa ve hak etmeden yok olup giden o masum hayatlara…