Beslenme Yeterliği Cephanemiz, Gıda Güvenliği Silahımızdır
Dünya bize, uzun çağlarca, ona davrandığımızdan çok daha iyi davrandı, ancak yaşlı kürenin açtığı “kredinin” artık sonlarına gelmekteyiz. Aklımızı başımıza almazsak, 43 yıl sonra petrolle birlikte tükeneceğiz!
Günümüz dünyasında 850 milyona yakın insan temel gıdadan yoksun. Bir günde ortalama 23 bin kişi açlıktan ölüyor. Bir yılda uyuşturucu türevlerine 360 milyar dolara yakın para harcanıyor, her gün, silahlanma ve askeri harcamalar için 3,5 milyar dolardan fazla kaynak aktarılıyor. Aynı dünyada son bir yılda 6.286.000 hektar alan erozyona kaptırılmış durumda. İnsanı yıkan, ormanı yakan, doğayı yağmalayan bir düzen bu ve de sürdürülemez!
Ne ki, son salgından bu yana gıda güvenliği ve beslenme yeterliliği giderek gündeme gelmekte; tarımın önemi her geçen gün kavranılmakta…
Tarım, üretim demek; tarım, evlerde hapsolmaya isyan, bu bozuk dünya düzenine itiraz demek. Ne yazık ki ülkemizde 1980’lerde tarım sektörünün milli ekonomiye katkısı 75 milyar dolar iken, bugün, 48 milyar dolara inmiştir. Bizde de tarım alanları % 12,3 azalarak yaklaşık 23 milyon dekara inmiştir.
Tarımdan sökün veren nüfusu emen bir sanayileşme kapasitemiz de yeterli değildir. Türkiye’mizin bir direnme ekonomisi geliştirilmesine ve bu ekonomide “gıda güvenliğini” en başta tutmasına ihtiyaç vardır. Gıda güvenliği için tarıma büyük önem verilmeli ve beslenme alışkanlıkları da irdelenmeli ve “aracısı” en aza inmiş uygun bir maliyet sunan tedarik zincirleri ihya edilmelidir. Gıda güvenliği bizim silahımız, beslenme yeterliliği cephanemizdir; insanımızın sağlığı, üretimin verimi, bütçemizin dengesi, genç kuşakların esenliği ve Türkiye’nin geleceği buna bağlıdır.
Daha Çok Deniz Ürünü, Daha Çok Hayvancılık
Beslenme sistemi (yeterliliği), işin alfabesidir. Bu anlamda, herkese yetecek, gelecek kuşakları da doyuracak, sağlıklı ürünlerden oluşacak bir sistem esastır. Beslenme alışkanlıkları eninde sonunda bir kültür ve gelenek sorundur ve beslenmeye konu gıdanın üretiminde kullanılacak gübre ve kimyasal ilaçlar veya tarım alanında kullanılacak kabul-edilebilir gaz emisyonları da bir toplumun içine sinen oran ve miktarlarda belirmelidir.
Türkiye’mizde genel olarak buğday üretiminin başını çektiği bir ürün deseni ve tahıl ağırlıklı beslenme gündemdedir.
On yıllardır ihmal edilen hayvancılık, kişi başına et tüketiminin dikkat çeken derecede azalmasına yol açmıştır. Fakat bir başka çelişkimiz; üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yeterince deniz ürünlerinden yararlanmamızdır. “Beslenme” gelenekle ilgili olsa da, küçük yaştan kazandırılan alışkanlara da konu bir olgu olsa gerekir; o nedenle, deniz ve su ürünlerinden daha çok yararlanmak ve tüketmek için ayrıca düzenlemeler yapılması ve önlemler alınması uygun olacaktır.
Tarımda milli bir seferberlik anlayışıyla ilacından mazotuna, gübresinden tohumuna üreticiyi desteklemek kadar, sofralarımızda sağlıklı ürünler ve gıdalara da daha fazla yer açmak zorundayız. Bu anlamda okullarımızda sağlıklı beslenme saatlerinin eğitim programlarında yer alması sağlanmalıdır. Unutmayalım ki, toprak hem doğuran (“topraktan geldik deyişinde olduğu gibi) hem doyuran, hem koruyan değerimizdir.
3. Sektör “Halk Sektörü” ve Tarıma Destek
Geçen yazılarımdan birinde tarım alanında alınması gereken önlemler ve atılması gereken adımlar hakkında kimi önerilerimi paylaşmıştım. Hemen belirtmeliyim ki, kuşkusuz tarım alanında her şey olumsuz değil; kimi olumlu çabalar da var, bu da geleceğe ilişkin umudumuzu artırıyor… Fakat daha yapılması gereken çok iş var, amacım, onlara ışık tutmak, eleştirmekle kalmayıp somut çözümlerin üretilmesine katkı yapmak: bu bağlamda, şu işleri ve işlemleri mutlaka hayata geçirmeliyiz:
Tarla içi geliştirme ve arazi toplulaştırma çalışmaları, atıl arazilerden başlayıp “toprak reformu” uygulamaları gündeme alınmalıdır. Köylerde ortak makine, traktör parkları ve depolama alanları geliştirilmelidir. Kooperatifçiliğin özendirilmesi ve ziraat mühendislerinin kırsalda istihdamına büyük önem verilmelidir.
Hayvancılığın her boyutuyla desteklenmesi, Et-Balık Kurumunun ihya edilmesi sağlanmalıdır. Deniz yatakları ve su kaynaklarından azami oranda yararlanılacak düzenlemeler yapılmalıdır. Çiftçi borçları, faiz yükümlülüklerinin bir defaya mahsus olmak üzere yarıya indirilmesi gerçekleşmelidir. Bir Tarım TV kurularak, 7 / 24 çiftçi ve üreticiyi bilgilendirecek yayınlar yapılması önemsenmelidir. Yerli Tohum Islahı ünitelerinin alabildiğine geliştirilmesi, gübre tedariki ve kullanımı konusunda en etkili çalışmaların koordine edilmesi sağlanmalıdır.
Ayrıca, tarım ilacı üretiminde yerli kaynakların devrede ve yeterli olması gözetilmelidir. Mazot, gübre, ilaç girdileri açısından çiftçi ve üreticinin KDV yüklerinin en aza inmesi ve çiftçiler için bir tür vergi iadesi sistemi getirilmesi (sağlık, eğitim giderleri dahil) devreye sokulmalıdır.
Alım politikasıyla çiftçinin, üreticinin dostu bir TMO devrede olmalıdır. Tarımda mevsimlik işçilerin sağlık güvencesi sağlanmalıdır. Tarımda devlet ve özel sektörün yanı sıra kooperatif ve üretici birliklerinin ortaklığıyla 3. Sektörün, “halk sektörünün” ihya edilmesi gündeme gelmelidir.
Toplumu Korumak, Geleceğimizi Kurtarmak
Evet tarım meselesi doğal kaynakların yönetimi, iklim değişikliği, ticaret rejimleri, doğrudan yabancı yatırımlar, ulusal ve uluslararası araştırma ve geliştirme, toplum sağlığı ve gıda güvenliği meselesidir!
Bu alanda devlet, özel, kooperatifler/meslek birlikleri yani 3. Sektör, akademiler ve kitle örgütleri, hatta tüketici dernekleri iş birliği yapmalıdırlar. Gerçekten 2021 BM Gıda Sistemleri Zirvesi, tüm ülkelere, tüm yönetimlere ilham verecek şekilde, küresel gıda düzenleri, sürdürülebilir üretim ve sevk zincirleri, açlıkla mücadele, bilimin tarım alanında değerlendirilmesi gibi konularda, tüm insanlığa “geleceği kurtaracak” çağrılara vesile olmaktadır…
Bu çağrılara ve uluslararası alandaki dayanışmaya duyarsız kalmamakla birlikte tarım konusunu önce kendi içimizde bir milli mesele olarak ele almak, değerlemek ve planlamak zorundayız. Gıda güvenliği, aynı zamanda milli güvenliktir! Beslenme yeterliliği milli bir konudur!
Bu konuları bu anlayışla ele almalı, tarımda kendine yeten, genç nüfusu başta bütün toplumunu en sağlıklı şekilde besleyen, “dış satımını” rekabet koşullarında en etkili şekilde değerlendiren bir ülke olmak zorundayız. Toplumumuzu korumak, insanlığa katkı sunmak ve geleceğimize kurtarmak; tarım alanındaki bilincimize, emeğimize, verimimize ve paylaşıma bağlıdır.