2. MECLİS BAHÇESİNDE, RÜZGARLI SOKAK KENARINDA
Bu yazımda benim de varlığından yeni haberdar olduğum bir yapıdan söz edeceğim. Acaba, Ankara’da devlet tarafından yapılan kadim bir Sığınak’ın olduğundan kaçımızın haberi var? Evet, böyle bir Sığınak var ve (günümüzde savaş yangınlarının dahası salgınların yayıldığı dünyamızda daha da ilgi çekecek bir yapı olarak) II. TBMM bahçesinde, Rüzgarlı Sokak kenarında yerli yerinde duruyor ve de Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından bir sanat yapısı olarak kullanıma açılmış bulunuyor. Bence yolu başkente düşen her ziyaretçi ve hemşehrilerimizin tümü bu yapıyı görmeli ve güncel olarak sergilenmekte olan etkinliklere de göz atmalıdır… Özellikle okullar ve akademisyenler için sanırım ayrı bir ilgi odağı oluşturacak bir yapıdan, hatta, bir yapıttan söz etmekteyiz…
ANKARA’NIN SIĞINAĞI: ÇATISI VE KAPILARI
Dökümanlardan ve çeşitli makalelerden anlıyoruz ki, 1937 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın ayak sesleri içinde ve Büyük Atatürk’ün sağlığında, Almanya’dan getirilen Uzman Dr. Schossberger tasarımında yapımına karar verilen sığınak, 1941 yılında bütçeye alınarak 1942 yılında tamamlanabilmiştir. Kubbemsi betonarme çatı bitişi, korugan girişleri ve havalandırmaları ile brüt beton yapı, çevresel etki açısından da önemlidir. Çatısı düz taştan döşenen bu Yapının, II. TBMM bahçesine bakan iki giriş kapısı vardır. Kapıların üzerinde tepesi düz, etrafı bombeli iki tarafı açık üzeri demirle kaplı dört tane küçük kare pencereler bulunmaktadır. Yarım daire bir plana sahip, tümüyle betonarme olarak inşa edilen yapının dış duvarları yaklaşık 1,2 metre kalınlıktadır. İç hacimlerle karşılaştırıldığında, izlenim olarak, yapının kubbemsi tavan döşeme kalınlığının 2 metre civarındadır.
ANKARA’NIN SIĞINAĞI: GENEL KURUL SALONU
O günlerin tarihi koşullarında söz konusu Sığınak, II. TBMM binası ile aynı dönemde yapılmıştır. Burada amaç herhangi bir saldırı veya güvensizlik ortamında Milletin temsilcilerinin korunması, hızla karar alınması gereken süreçlerde, Ulusal İradenin ayakta ve hayatta kalmasının sağlanmasıdır. Meclis Sığınağı’nın en önemli ve en geniş bölümü, yaklaşık 320 m²’lik Genel Kurul Salonu’dur (İçtima Salon). Mekânsal kurguda, acil durumlarda toplanmak üzere yeterli 400 sandalyeyi alabilecek, döşemesi hafif eğimli (yaklaşık % 4-5 eğim) dört ayrı salon mekânıysa, sahne, başkanlık divanı ve ana ortamı oluşturan dikdörtgen merkezî mekânla birleşmektedir. İçeride bütün brüt beton duvarlar, demir profil karkas üzerine kaplanan 6-8 mm kalınlıktaki duralit ile bitirilmiştir. Tüm mekânlarda açık sarı renk duvar boyası kullanılmıştır. Sığınak ana kapıları ve iç geçiş kapılarının tümü, sürgülü, tek kanat, kalın, çelik kasa kapılarıdır ve yaklaşık 1.20 metre enindedirler. İç kapılar ise, Meclis kapılarıyla tasarımsal ilişki içinde, ses kesme yastıkları olan ahşap kapılar olarak tasarlanmıştır. Arka çember koridorda 4 adet kapan çelik kapı kullanılmıştır. Genel Kurul Salonu hariç, bütün mekânların zemini betonarme mozaik döşemedir. Genel Kurul Salonu’nda ise sıkıştırılmış toprak üzerine yalıtım yapılmış, zemin bitişleri dönemin gözde kaplama malzemesi linolyum tabakaları ile yapılmıştır.
SANAT VE TEKNOLOJİ TEMALI SERGİ MERKEZİ
Ankara’nın tarihini de yansıtan bu yapıt, Sanat ve Teknoloji temalarında sergi ve gösteri mekanı olarak tanımlanarak, 22 Aralık 2021 Çarşamba günü saat 15.00’te kapılarını açmıştır.
Talihin bir cilvesi olarak Sığınak’ın mimarı bir Alman (Dr. Schossberger) ve günümüzde, 17 Mart 2022 tarihinde açılışı yapılan “Belki Sonra Sergisi”nin Küratörü de yine bir Almandır; Marcus Graf’tır… Bakın, Sayın Graf, “sığınaklar” genelinde ve bu Yapıtın özelinde neler demektedir: “Bir sığınak sürekli değişen bir dünyada eski düzenin korunmasını amaçlar. Fırtına geçtikten ve kan denizi toplumun yıkıntıları arasında yanmış toprağa gömüldükten sonra geçmiş düzene dönüşü mümkün kılmak için eski statükonun devamını sağlamaya çalışır.”… Çoğunlukla doğru tespitler bunlar. Haklı, hakça ve halktan Cumhuriyet’imizin anti-emperyalizme karşı dünyada kazandığı ilk zaferin kalesi olan TBMM’nin korunmasında dönemin yönetiminin öngörüsü, sağduyusu ve ileri görüşlülüğü ile inşa edilen söz konusu Sığınak evet “betondandır” ve de Ulusumuzun, Cumhuriyet devrimlerini korumak konusundaki çelikten iradesiyle de örtüşen bir yapıdır...
“EKONOMİK SIĞINAKLAR” DA GEREK…
Yazımın başında güvenlik duygusunun önem kazandığı bir devranda yaşadığımızdan dem vurmuştum. Yazıma konu Sığınağın inşası ile beraber giderek yükselen “Ulus bilincimizin” halkımızı, devletimizi ve temsilcilerini korumadaki en büyük dayanağımız ve güvencimiz olduğu apaçıktır. Fakat güvenlik kavramın bir de ekonomik boyutu vardır ki, işte onu da hep birlikte ele almak ve halkı koruma duvarlarını, “sığınakları” da yükseltmek gerek…
Bu bağlamda, gümrüklerimize kalkınma hedefimize uygun olarak işlev kazandırmak, Planlama anlayışını ihya edip iktisadi gelişmeyi yurt genelinde dengeli dağıtmak ve ‘yoksulluk sınırı’, ‘açlık sınırı’, ‘gelir dağılımı çarpıklığı’, ‘istihdam eksikliği’ ve ‘genç işsizliği’ en aza indirgeyerek, tıpkı Cumhuriyet’in ilk yıllarında olduğu gibi büyümemizi istikrara kavuşturmak zorundayız.
Ekonomide sosyal programlarla bir büyük şemsiye açmak ve ekonomik güvenliğimizi sağlama almak durumundayız… Bu kararlara, bu konudaki gelişmelere de en etkin katkıyı Milli Egemenliğin tecelli ettiği TBMM verecektir inancındayım. Çünkü eninde sonunda birer seçmen olarak hepimiz, bu anlamda ve bir anlamda oraya “sığınırız”.