R. Bülend KIRMACI'nın 30 Nisan 2024 tarihli yazısı: Yaşam Kalitesi ?

Bu başlığı gören kimi okurlar belki de "bu memlekette nerede kalite kaldı ki?" diyebilirler.

Kaliteli yaşamın her toplum gibi bizim de hakkımız olduğu görüşünden kalkarak bu konuda biraz sohbet edelim değerli okurlarım...

Gelişmiş ülkelerden başlayarak haftalık çalışma saatleri azaltıldı, sosyal devlet kavramının katkısıyla ailelere eğitim ve sağlık giderlerinde destekler sağlandı. 

Sigortalı iş bulma kamunun görev alanında kaldı biraz da bu nedenle hem kayıtlı istihdam arttı hem de gerçekçi işsizlik maaşları tatbik edilmeye başladı. 

Tüm bu olgular açısından baktığımızda yaşam kalitesi açısından kolaylaştırıcı gelişmeleri görürüz. 

İstihdam üreten sanayi toplumları yaşam kalitesinin başında gelen örgütlenme özgürlüğü ve sendikal haklar açısından da yurttaşlarına belli vasatı garanti ederler.

Gelir dağılımı ve vergi adaleti açısından kabul edilebilir sınırlarda olan toplumlarda alt yapı, spor ve kültürel kurumlardan yararlanma olanakları da gelişmiştir. 

İnsanlar deliler gibi çalışırlar fakat aynı zamanda çılgınlar gibi de eğlenebilirler...

Ya bizler?

Deliler gibi çalışıp ölgünler gibi mi yaşıyoruz? 

Yukarıda sayılan ve sıralanan hiç bir temel olgu açısından tatmin edici bir kıvamda değiliz.

Örneğin yaz ve ara tatilleri Anayasal bir haktır ama bu pahalılıkta millet değil otele, köyüne bile gidememektedir. 

Sanırım hiç birimiz renkli TV izlemeyi veya stadyumlar dolusu bagrışmayı veya arabayla belediye sınırları içinde mangal yapmak üzere tur atmayı birinci sınıf bir kaliteli yaşam sayamayız. 

Oysa ailelerimizle geçirecek yeterli zaman bulmalı, kentin veya kasabanın yeşil alanlarında vakit geçirebilmeli, rafting, kano, bisiklet gibi sportif enerji alanlarında yer bulabilmeliyiz...

Artık ülkelerdeki yaşam kalitesi milli gelirin yani sıra "dolu dolu zaman yaşayabilmek", gibi sosyal verilerle ifade ediliyor. 

Toplumlar bu anlamda mutlu ve mutsuz diye ayrılıyorlar. 

Söyleyin Allah aşkına Türkiye halkının yüzde kaçı mutludur sizce?

Dahası yalnız iktisadi ve sosyal parametrelerde kaliteli yaşamı tam açıklamıyor... 

"Yolsuzluktan olabildiğince arınan", sokakları köyleri güvenli ülkeler hele de bir saydam belediye ve hükümetlerce yönetiliyorsa, işte orada yaşam kalitesi de istikrara kavuşmuş oluyor..

Yolsuzluklar, denetim, hesap verme ve katılımcı yönetim... peki ya bu açılardan bizim için kaliteli bir yaşam söz konusu mudur?

Elbette, hayır!