SEDA TOLMAÇ
Ankara Kent Konseyi Halk Sağlığı Çalışma Grubu tarafından düzenlenen “Ankara Kent Sağlık Buluşmaları” çevrim içi olarak gerçekleştirildi. Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen toplantıda “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinde neredeyiz?” sorusuna cevap aranırken toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyet eşitliği kavramları üzerine değerlendirmeler yapıldı.
Diş Hekimi Gamze Burcu Gül’ün moderatörlüğünü yaptığı çevrim içi buluşmanın konuşmacısı ise, Akademisyen ve Yazar Prof. Dr. Alev Özkazanç oldu.
“Salgının yükü kadınların omuzlarına yüklendi”
Programın moderatörlüğünü yapan Diş Hekimi Gamze Burcu Gül, tüm dünyayı ve Türkiye’yi etkisi altına alan koronavirüs salgınının toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gözler önüne serdiğini dile getirdi.
“Salgın öncesinde de toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle kadınlar, türlü hak ihlalleri yaşamaktaydı” diyen Gül, “Salgınla birlikte de salgının yükü kadınların omuzlarına yüklendi. Şiddetten ev içi emeğin artmasına ve ev içi emeğin görünmemesine kadar kadınların maruz bırakıldığı hak ihlalleri arttı. Ev içi ve bakım işlerine ayrılan zaman kadınların aleyhine işledi. İstihdama katılan kadın sayısı zaten az iken salgın süreciyle birlikte daha da düştü. Güvencesiz işlerde daha çok kadınlar çalıştırıldı. İşten ayrılması gereken yine kadınlar oldu. Kadın yoksulluğu daha da arttı.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği tüm sektörlerde kamu hizmetleri açısından da devam etti. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, çok önemli bir toplumsal sorun haline gelen şiddeti artırdı. Fiziksel, cinsel, psikolojik, dijital, ekonomik boyutlarıyla şiddet büyük bir toplumsal sorun. Şiddeti ortaya çıkaran en önemli sebepler ise, kadınları yok sayan, kadını hapseden politikalar. Şiddeti azaltmanın da bunları değiştirmekten, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaktan, kadınların sosyal durumlarını yükseltmekten geçtiğini biliyoruz” ifadelerini kullandı.
Gül, Türkiye’de son yıllarda kadın ve insan hakları konusunda ciddi bir bilinçlenme yaşandığını da belirterek, “Kadına yönelik şiddete karşı, toplumun her kesiminden çok fazla tepki yükseliyor ve bu konularda farkındalık artıyor” dedi.
“Toplumsal cinsiyet kavramı son yıllarda tartışmalı hale geldi”
Toplumsal cinsiyet kavramı ve toplumsal cinsiyet eşitliğine dair değerlendirmelerde bulunan akademisyen ve yazar Prof. Dr. Alev Özkazanç, “Toplumsal cinsiyet kavramı üzerindeki tartışmalar son yıllarda çok arttı. Kavram baştan beri bazı belirsizliklere sahipti ama son yıllarda daha da tartışmalı hale geldi. Toplumsal cinsiyet kavramı, ikinci dalga kadın hareketi dediğimiz 1970’li yıllarda kullanılmaya başlandı. Ataerkillik kavramıyla birlikte, o yıllardan bugüne toplumsal cinsiyet kavramı özellikle kadın çalışmaları alanında çok merkezi bir önem edindi” dedi.
“Kadın-erkek arasındaki ilişki toplumsaldır, biyolojik cinsiyete indirgenemez”
Toplumsal cinsiyet kavramına bakıldığında kadın ve erkek arasındaki ilişkinin biyolojik cinsiyete indirgenemeyeceğine dair yaklaşımın da 1970’li yıllardan itibaren ortaya çıktığını belirten Özkazanç, “Ataerkil ideolojiler geçmişten günümüze kadar hep mevcut hiyerarşik ilişkileri, kadın ve erkekler arasındaki güç ilişkilerini, eşitsizliği doğallaştırmak, normalleştirmek için biyolojiyi referans olarak gösteriliyordu. Bu nedenle 1970’li yıllarda ortaya çıkan kadın hareketi, kadın ve erkek arasındaki ilişkinin toplumsal ilişki olduğunu, ikisi arasındaki ilişkinin biyolojik cinsiyete indirgenemeyeceğini belirtti” ifadelerini kullandı.
“Toplumsal cinsiyet eşitliği kadınların erkeklere tanınan tüm temel haklardan yararlanabilmeleridir”
Özkazanç, günümüzde toplumsal cinsiyetin biyolojik cinsiyetten bağımsız, karmaşık bir toplumsal ilişkiler alanını akla getirdiğini dile getirerek, “Bu anlamda toplumsal cinsiyet eşitliği ise, özellikle 1970’li yıllardan itibaren kadın hareketinin politik, söylemsel aracı haline geldi. Eşitliği kavramsallaştırmak zor. Her konuda olduğu gibi eşitsizlikleri tanıyoruz ama eşitliğin tam olarak neye benzeyeceğini ve nasıl elde edileceğini bilmek kolay olmuyor çünkü eşitliğin farklı boyutları var. Eskiden sadece yasa önünde eşitlik ya da biçimsel eşitlik vardı ancak insanlık geliştikçe eşitliğin karmaşık olduğu, biçimsel yasalarla eşitliğe ulaşmanın mümkün olmadığı anlaşıldı. Toplumsal cinsiyet konusu da böyle. Toplumsal cinsiyet eşitliği derken çok temel olarak kadınların erkeklere tanınan bütün temel haklardan, temel insani konum ve değerden eşit olarak yararlanabilmeleri, tüm fırsatlar konusunda da eşit olmalarını anlıyoruz. Bu eşitliğe nasıl ulaşacağına bakıldığında sadece eşitlik politikalarıyla değil, aynı zamanda kadınlar ve erkeler arasındaki farklılıkları da gözeten bir perspektifin de gerekli olduğunu biliyoruz” dedi.
“Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ölçmek için önemli endeksler geliştirildi”
Özkazanç, son 30-40 yıldır dünyada toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ya da eşitliğini ölçmek için önemli endekslerin geliştirildiğini belirterek, şunları söyledi: “Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ölçmek için Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, Dünya Ekonomik Forumu gibi örgütler tarafından önemli endeksler geliştirdi. Tüm ülkelerden veriler toplanarak, bir takım eşitsizliklerin varlığına işaret ediliyor. Bu endeksler, 4-5 kriter üzerinden ele alınıyor. Bu kriterlerden biri sağlık, yani sağlık alanında kadın ve erkekler arasındaki eşitsizliklere bakılıyor. Bunun yanında kadına yönelik şiddet, eğitim, ekonomiye katılım, siyasal hayata katılım gibi endeksler, toplumsal cinsiyet eşitliği veya eşitsizliğinin göstergesi olarak ortaya konuluyor.”
“Dünyada kadın-erkek eşitliğinde oran henüz yüzde 68”
Özkazanç, toplumsal ve siyasal yaşamın her tür alanına bakarak, kadınların erkeklerin faydalandığı haklardan, fırsatlardan ve insanlık onurundan eşit düzeyde faydalanmadıklarını gösteren endekslerin mevcut olduğunu da dile getirerek, “Dünya Ekonomik Forumu’nun her yıl yaptığı ‘Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu’ raporuna bakıldığında dünyada kadın erkek eşitliğinde oran henüz yüzde 68. Yani, dünya üzerinde yüzde yüz bir eşitlik yok. Bu veriler böyle devam ederse, tam bir eşitliğe ulaşmak için 150 yıl gerektiğine dair değerlendirmeler mevcut” dedi.
“Toplumsal cinsiyet eşitliğine en yakın olan ülke İsveç ve Kuzey ülkeleri”
Dünya Ekonomik Forumu’nun raporuna göre, kadın-erkek eşitliğinde bölgesel farklıların olduğuna dair verilerinde ortaya konulduğunu belirten Özkazanç, “Batı Avrupa, tüm dünya ülkeleri ve bölgeleri arasında toplumsal cinsiyet eşitliğine en yakın olan yer. Toplumsal cinsiyet eşitliğine en yakın olan ülke İsveç ve Kuzey ülkeleri. Öte yandan Yunanistan ya da Balkan ülkeleri, Avrupa’nın içindeki daha geri bölgeler fakat tüm dünya üzerinden bakarsak, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Orta Doğu coğrafyası ve Kuzey Afrika, toplumsal cinsiyet eşitliğinden en uzak yerler. Bu rapora göre Türkiye, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda 156 ülke arasında geçen yıl 133. sırada yer aldı. Yani toplumsal cinsiyet eşitliğinde oldukça geri bir sırada. Tabii bu sıralamayı siyasal katılım ve ekonomiye katılım konusunda değerlendirmek gerekiyor. Tüm dünyada eğitim ve sağlık konularının toplumsal cinsiyet eşitliğine doğru çok güçlü bir kazanım oldu. Türkiye’de de eğitim ve sağlık konusunda ortaya konulan verilere göre, toplumsal cinsiyet eşitliği oldukça iyi ama aynı durum siyasal katılım ve ekonomiye katılım konusunda geçerli değil” ifadelerini kullandı.