ESRA SARI
İki genç kadın girişimci İlkim Süslü ve Melis Yağmur Doğan, hayallerini gerçekleştirerek çocuk gündüz bakımevini hizmete açtı.
İç Deniz Çocuk Gündüz Bakımevinin Kurucularından biri olan İlkim Süslü, Gazi Üniversitesi Ekonometri bölümü mezunu ancak hayalindeki mesleğin öğretmenlik olduğuna karar vererek, Anadolu Üniversitesi Çocuk Gelişimi bölümünü bitirdi. Halen İstanbul Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü 3. sınıf öğrencisi olan Süslü, üniversite eğitimini tamamladıktan sonra özel okullarda çalışmaya başladı.
İç Deniz Çocuk Gündüz Bakımevinin Kurucu Müdürü Melis Yağmur Doğan ise Başkent Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun. Üniversite öğrenimlerini tamamladıktan sonra adım attığı eğitimcilik hayatında edindiği tecrübenin ardından hayallerini hayata geçirmeye karar verdiğini dile getiren Süslü ve Doğan, ‘kendi işimizi kuralım’ düşüncesiyle büyük bir girişim örneği sergilediklerini söylediler.
Ticari Hayat gazetesi olarak, İç Deniz Çocuk Gündüz Bakımevinde bir araya geldiğimiz İlkim Süslü ve Melis Yağmur Doğan gündüz bakımevi kurmaya nasıl kadar verdiklerini ve çocuk psikolojine dair en çok merak edilen soruları yanıtladılar.
İki genç kadının yolları nasıl kesişti ve gündüz bakımevi açmaya nasıl karar verdiniz?
İ. Süslü: Melis’le aynı iş yerinde çalışıyorduk. ‘Kendi işimizi kuralım’ düşüncesiyle yola çıktık. Kendimize inandık. Bu alanda başarılı olacağımızı düşünüyorum. Melis psikolog, ben çocuk gelişimciyim. Bu arada çocuk gelişimi alanında kendimi sürekli geliştirmeye çalışıyorum ve çocuğun gelişime katkı sağlamak için elinden gelen tüm çabayı gösterdiğimi düşünüyorum. Ayrıca çocukları çok seviyorum ve bu alanda kendimizi rakipsiz görüyoruz.
Okul öncesi çağındaki çocukların ihtiyaçları gözetilerek tasarlandı
Türkiye’de bulunan birçok gündüz bakımevinden sizin açtığınız kurum daha farklı değil mi?
İ. Süslü: Evet, tamamen okul öncesi çağındaki çocukların ihtiyaçları gözetilerek tasarlanan gündüz bakım eviyle küçük çocuklu ailelerin dikkatini çekiyoruz. Gündüz bakım evimizin diğer bakım evlerinden çok farklı olduğu düşünüyorum.
Biz bu yola çıkarken bir hayal kurduk. Kurduğumuz hayalde çocuklar toprak, çamur ve suyla oynayarak yani yaşayarak öğrensin istedik. Kitaplarla sınırlandırılmış etkinliklerden ziyade çocukların yaşıtlarıyla hayatı deneyimlemesini istedik. 2 ya da 6 yaşında hiç önemli değil, her çocuğun bunu yaşayarak öğrenmesini istedik. Bu yüzden okulumuzda kullandığımız malzemeler doğal olmalıydı. Okulumuzda hiçbir plastik ürün mevcut değil. Oyun alanında her şey ahşap ve doğal malzeme var. Çocuğun dokunduğu tüm yüzeylerde plastik bir yüzey yok. Halı, duvar ve mutfak dahil her yer doğal malzeme. Her şey ahşap. Çocukların güvenliği konusunda da hassas davrandık. Bakımevinde ileri zamanlarda yaşanabilecek bir kazaya maruz kalmaması için oyun alanlarında özel materyaller kullandık. Çocuğun sağlığına uygun materyal seçimine önem gösterdik.
Gündüz bakımevinde plastik bebek dahil yok
Diğer gündüz bakım evlerinden birçok konuda farklı olduğunuzu düşünüyorsunuz ve özellikle oyun alanında sadece ahşap oyuncak bulunuyor, bu konuya ilişkin neler söylersiniz?
İ. Süslü: Türkiye’de bizim konseptiminizin başka bir gündüz bakım evinde olmadığını düşünüyoruz. Çünkü gerçekten bu konuda çok hassas davrandık. Plastik bebek bile yok. Okulda her şey ahşap. Plastik hayatımızın her alanına nüfus etmiş durumda ama biz bunu okula sokmadık. Ama şunu da belirtmek gerekiyor: Plastik bir oyuncak 15 lira, ahşap bir oyuncak 300 lira. Ahşap malzeme çok daha pahalı.
Gündüz bakımevinde her sınıfta farklı bir tema var, bunun nedeni ne?
İ. Süslü: Yaratıcılık alanı, iletişim, seramik, bilim - deney sınıfları ve egzersiz sınıfı da mevcut. 25-66 ay arası çocuklara hizmet veriyoruz. Sürdürülebilir bir okul hayal ettiğimiz için planımızda üç boyutlu bir şekilde ilerliyor. Yaş gruplarına göre etkinlikler yapıyoruz. Çocukların bilişsel, sosyal ve motor gelişimlerini göz önüne alarak bir program hazırladık.
“Çocukların doğal ortamda oyun oynamasını istiyoruz”
Peki, teknoloji bağımlılığının özellikle çocuklarda, düşünce süreçlerinde bozulma, sosyal gelişimde gerilik, özgüven düşüklüğü, yüksek sosyal kaygı düzeyi ve saldırganlık eğilimi gibi zararları bulunuyor. Bu konuya ilişkin neler söylerisiniz?
İ. Süslü: Çocukların oyun oynamayı öğrenebilecekleri, hayat tecrübelerini yaşayarak kazanabilecekleri bir gündüz bakım evi hayal ettik. Çünkü çocuklar özellikle son 2 yıldır evde çok zaman geçirdi ve teknolojik aletlere bağımlılığı arttı.
Pandemi sürecinde çocuklar çok fazla tablet, telefon, bilgisayar ve televizyon gibi ‘ekran’ özelliği gösteren teknolojik aletlerle çok zaman geçirdi. Günümüzde maalesef çocuklar teknolojik ürünlere çok maruz kalıyor. Bu nedenle ekran karşısında uzun süre zaman geçiren çocuklar, olumsuz şekilde etkileniyor. Örneğin postür( duruş) bozuklukları, bilişsel açıdan da olumsuz sonuçlara neden olabiliyor.
Çocuk hakları eğitimi konusunda eğitim almışsınız, çocuk hakları nelerdir?
M. Y. Doğan: Evet, çocuk hakları eğitimi aldım. Çocuğun birçok hakkı var. Yaşama, barınma, eğitim hakkı gibi birçok alanda hakkı var. Eğitimimizin temel noktalarından biri de çocuk hakları. Çocuk haklarına göre çocuğun büyüme ve gelişme sürecinde yetişkinler sadece ‘rol model’ olabilir.
Ama ebeveynler çocukları sınırlayan, baskılayan, ödül ya da ceza vererek belli bir role sokmaya çalışan figürler olarak yer almamalılar. Biz aslında çocuğun bireyselliğini koruyarak onu sağlıklı ve güvenli bir şekilde yetişmesini amaçlıyoruz.
Tabii ki en önemli aracımız; oyun. Çocukların bilişsel ve motor gelişimi açısından oyun oynaması çok önemli. Oyun çocuğun temel haklarından ve ihtiyaçlarından birisi. Oyun çocuk için bir simülasyondur yani hayatın deneyimlemesidir. Siz bunu ne kadar deneyimlemesine ve yanılmasına izin verirseniz çocuk o kadar kendi kararlarını alabilen sağlıklı yetişkinler oluşacak. O yüzden biz de bu konuda çok açığız. Biz de çocukların gelişimine çok önem verdiğimiz için bu konuya daha hassas davranıyoruz.
Çocuklar çamurla oynayacak
Oyun alanı var mı?
M. Y. Doğan: Okulun bahçesinde çocukların rahatlıkla oynayabileceği bir oyun alanı var. Çocuk doğaya temas etsin istiyoruz. Bu yüzden bahçede çamur alanı bulunuyor. Bizim çocukluğumuzdaki gibi çocuklar çamurla oynayacak. Gündüz bakım evinin bahçesinde sadece ahşaptan yaptığınız bir salıncak var.
2 yaş sendromuna ve çocuk psikolojisine ilişkin neler söylersiniz?
M. Y. Doğan: 2 yaş öncesinde bağlanmanın temeli atılır. Çocuk birincil bakıcısına belli bir şekilde bağlanır. Güvenli, kaygılı ve kaçıngan bir şekilde bağlanır. İki yaştan sonrada aslında ebeveyniyle de bu bağlanma çeşidi belirliyor. Okul öncesi eğitimin bu konuda yararı aslında çocuğa o güvenli bağı olmadıysa bile onarabilmeyi yoluna gitmesidir. Çünkü okulda bir çocuğun aslında verimli ve keyifli bir vakit geçirmesi için güvenli bir şekilde bağlanması ve yarılmış olması gerekir.
2 yaş sendromu içerisinde bulunan çocuğa doğru bir şekilde yaklaşmak gerekiyor
Peki, 2 yaş sendromunda çocukların olan ebeveynlere ne gibi önerilerde bulunursunuz?
M. Y. Doğan: 2 yaş sendromu içerisinde bulunan çocuğa doğru bir şekilde yaklaşarak ihtiyaçlarını anlamaya çalışmak, gerektiğinde hoşgörü gösterebilmek, gerektiğinde ise kesin sınırlar çizebilmek son derece önemlidir. Çocuk mutlu olduğunda ya da heyecanlandığında ebeveynler bu durumu garip karşılamıyor.
Ama çocuk ağladığında ya da öfkelendiğinde ise bu durumu garip karşılıyor.
Hâlbuki bir çocuğun ağladığı ya da öfkelendiği zaman garip karşılıyoruz. Çünkü olumsuz duygulara karşı yetişkinlerin ön yargısı bulunuyor. Aslında bu çocuk bu duyguyu da keşfediyor ve öğreniyor. Burada ebeveynlere büyük bir görev düşüyor. Böyle anlarda sakin kalmak, çocukların verdiği içgüdüsel tepkilere mantık çerçevesinde yaklaşmak çocuğun zihinsel ve duygusal gelişimi üzerinde olumlu etkiler bırakacaktır. 2 yaş sendromu içinde bulunan ve bu nedenle her şeye ‘hayır’ diyen, agresif ( saldırgan) ve öfkeli davranışlar sergileyen çocukla çatışmak doğru değil. Yaşanan süreçte ebeveynlere büyük sorumluluk düşüyor. Tabii şunu da belirtmek gerekiyor: Her yaşın belli bir özelliği var. 4 yaşa kadar krizli dönemleri görürüz. 4 yaş sonrasında çocuklar bireyselleşme başlıyor. Her şeyi kendisini yapmaya çalışıyor. Çocuğun her duyguyu deneyimlemesine izin verilirse hem bireyselleşme sürecini hem de duyguların keşif sürecinde yanında olmak ve eşlik etmek çok kıymetli.
Çocuğun hata yapmasına izin vermek gerekiyor
Ebeveynler küçük çocuklarını yönlendirmeye ya da otorite kurmaya çalışıyor, ebeveynlere çocuklara nasıl davranmalı, bu konuya ilişkin neler söylersiniz?
M. Y. Doğan: Biz yetişkinlerin genelde çocuklar üzerinde otorite arzusu oluyor. ‘Benim söylediğimi dinlesin’ gibi düşünceler çocuğa zarar veriyor. Çocuğa ket vuruyorsunuz. Öfke patlamaları, ağlama krizlerini bu gibi durumlar daha çok tetikliyor. Çocuk aslında kendi yolunu kendisi seçer. Yetişkin olarak yapmamız gereken tek şey tehlikeleri ona anlatmak. Çocuğun hata yapmasına izin vermek gerekiyor.
Çocukları dinlemek gerekiyor
İ. Süslü: Çocukları dinlemek gerekiyor. Çocuklar duygularını açtıklarında kabullenilmeye ihtiyaçları var. Ağladıkları zaman ebeveynler sakin bir şekilde çocuğun yanında kalmalı. Ebeveynler çocukların neden üzgün olduklarını kabullenmeli. Çocuğun o duygusuna eşlik etmeli. Çocuğun sakinleşmesini beklemeli ve konuşmalı. Ama biz yetişkinler çocuğu anlamak yerine çocuğu sus durmaya çalışıyor. Bu hareket çok yanlış. Çocukların aslında öfke ve hırçınlıklarının bu süreçte keşif süreci olduğunu ebeveynler bilmeli.
Çocuklar oyun oynamalı
Çocuğun sağlıklı bir şekilde büyümesi için sosyal hayatın içine dâhil olması gerekiyor, bu konuya ilişkin neler söylersiniz?
İ. Süslü: Çocukları oyun oynamaktan koparmayalım. Çocuklar sokakta dileği gibi oynasın. Çocukların eli yüzü kirlenebilir, elini ağzına götürebilir. Çocukları oyundan maruz bırakmayalım. Biz okulumuzda çocukların özgür ve bağımsız bir şekilde hareket edebilmeleri diliyoruz. Bunun için ortam yaratılmasını bekliyoruz. Çünkü biz bu ortamı okul içinde yaratmak için elimizden geleni yapıyoruz. Çocukların yaratıcılıklarını geliştirmek, özgür bir şekilde kendilerini ifade edebilmelerini sağlamak adına. Çocukların oyun oynama becerileri çocuklarında doğasında var önemli olan çocukları desteklemek ve yardımcı olmak yetişkinlerin en büyük görevi.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
İ. Süslü: Sürdürülebilir bir doğa ve yaşam için çocuğun evrilmesi ve büyümesi gerekiyor.
M. Y. Doğan: Biz okulumuzda çocuğa çok doğru bir şekilde yaklaşabiliriz ama evin içine giremeyiz. Bu yüzden ebeveynlere eğitimlerimler vereceğiz. Çünkü çocuk eve gittiğinde yanlış bir şey gördüğü zaman bunu düzelmemiz zaman alabilir. Bu yüzden ebeveynlerle birlikte paralel hareket etmek bu noktada çok önemli.