Furkan ERKAN'ın 6 Mayıs 2024 tarihli yazısı: Film ve Dizilerdeki Arkadaş Muhabbetleri

İzlediğimiz film ve dizilerdeki bazı sahnelerin, yıllar içerisinde gerçek hayatla pek de uyuşmadığını fark ederiz.

Fantastik ya da başka kurgu içeren türlerin olduğu yapımlardan bahsetmiyorum bu arada.

Gerçek hayatın, gerçek ortamların yer aldığı film ve dizilerde, her ne kadar 'gerçekçi' olsalar da oradaki realiteyle yaşadığımız hayat bazı sahnelerde uyuşmayabiliyor.

İçlerinde en klişesi, en az 100 kez gördüğümüz ilk buluşma ve flört sahneleridir. Hatta bunun yanına tesadüfi karşılaşmaları ekleyebiliriz.

Hepsinin gidişatı üç aşağı beş yukarı aynıdır değil mi? Tanışma, birbirini anlama, uygun mu değil mi faslı hızlıca geçilir ve bir an önce mevzuya girilir.

Günümüzün ilişkilerindeki dinamiği ele alırsak böyle bir ihtimalin pek de mümkün olmadığını görürüz. Zaten bunu da çoktan kabullenmişizdir.

Ama son birkaç senedir dikkatimi çektiği için söylüyorum, yine gerçek hayat ve ortamların olduğu film ve dizilerde, yaşadığımız dünyanın realitesi ile uyuşmayan bir unsur daha olduğunu fark ettim

3 ya da daha fazla arkadaş grubunun oluşturduğu muhabbet sahneleri...

Bu sahnelerin çoğunda arkadaşlar bazen çok anlamsız ya da günümüz tabiriyle 'boş yapan' konuları hiç bu özelliklerine takılmadan konuşabilirken bazen de aralarından biri başından geçen ister enteresan isterse dümdüz bir anısını anlatır ve diğerleri de onu hiçbir şekilde bölmeden dinler.

Genellemek doğru olmaz ama şimdiye kadar çok farklı çevrelerden arkadaşlarımın olduğu ve haliyle bu minvaldeki masa sohbetlerine katılmış biri olarak söyleyebilirim ki, ben böyle bir şeye rastlamadım.

Anlamsız konular derinlemesine konuşulacak ve o gruptan bir kişi bile ''Biz bu konuya nereden geldik?'', ''Ne anlatıyon abi?'' şeklinde bir serzenişte bulunmayacak? Böyle bir şey mümkün değil.

Aynı şekilde masada biri başından geçen bir olayı öyle rastgele, abartılı girişler yapmadan anlatacak, masadakiler de hiç bölmeden, pür dikkat dinleyecek!

Böyle bir şeyin mümkün olması için hikayesini anlatacak kişinin elinde ancak çok sağlam bir dedikodusunun olması gerekiyor. Ve öyle gelişigüzel başlatamaz sohbeti.

''Bakın şimdi size çok komik bir şey anlatacağım!'', ''Öyle bir şey var ki inanamayacaksınız!'' gibi o masadaki kişileri gereksizce beklentilere sokacak, abartılı girizgahlar yapmanız gerekiyor.

Bu girişlerin yarattığı beklentiler de ekseriyetle hayal kırıklığıyla sonuçlanır zaten.

Hadi geçtim bu kısmı. Siz anlatmaya başladığınız anda daha üçüncü cümleye gelmeden, biri ''Eeee sonra?'' der. Başka biri ekleme yapar konu dağılır. Öteki sıkıldığını belli etmemek adına sorulara başvurur ama bu da anlatıcının kafasını karıştırır.

Bir bakmışsınız o anlatılacak olay yine yerini goygoy muhabbetine bırakmış. Ülkenin mevcut ekonomik gidişatından yakınmalar, çöpçatanlık seansları, sanki daha önce sorulmamış ''Naptın, ne ettin?''ler gibi sorgulamaların olduğu kısırdöngüye girmiş konuşmalar masa etrafında hokey maçı gibi dönüp duruyor.

Film ve dizilerdeki muhabbetlerde bol bol gönderme de vardır bu arada. Edebiyattan sinemaya; sanattan felsefeye birçok eser ve ismin adı geçer.

Benzerini bizim masalarda düşünelim. Hadi bir süre konuşulur sonra ''Bırakalım entel dantel muhabbetleri'' şeklinde gruptan birinin karşı atağı gelir.

Bizim masa muhabbetleri sıkıcıdır, hep aynı depresif ve monoton konular konuşulur demiyorum elbette ama film ve dizilerde o muhabbetler için yazılan diyalogların, izlerken çok zevkli gelmesi ama bizde karşılık bulmaması ve haliyle bunun üzerine düşünmek insanı biraz üzüyor tabii.

Ama yapacak bir şey yok. Hayat böyle ve vakit yaratabildiğimiz sohbetlerde filmler kadar uzun süreli olmasa da 'hava değişimi' adına bir şekilde konuşuyoruz işte. 

En azından daha iyisine başka dünyalardan da olsa ulaşmamızı sağlayan senaristlere, sinemaya ve dizilere de teşekkür edelim bu vesileyle.